Yavuz Sultan Selim Han Halep, Şam ve Kahire'yi fethettiği sıralarda bir aralık hazinede para kalmamış, bir miktar maddi sıkıntı olmuştu. Bunun üzerine ordu defterdarı (Maliye Bakanı) bir Tüccardan 60 bin altın borç almıştı. Alınan para o andaki sıkıntıyı gidermeye kâfi gelmişti. Sonradan elde edilen ganimetlerle hazine mal ve altın ile dolunca, Defterdar, borç aldığı Tüccarı çağırdı. -60 bin altını geri iade etti. Ayrıca da gösterdiği vatanseverlikten dolayı bir dileğinin olup olmadığını sordu.
Tüccar:
— Devletimiz sayesinde mal ve param haddinden fazladır, dedi. Sonra da sözlerine şu şekilde devam etti. Bu ölümlü dünyada oğlumdan başka kimsem yoktur. Verdiğim 60 bini istemem, hazineye kalsın. Bunun yerine oğluma günde 2 akçe maaş ile cebecilik verilsin" (Cebecilik Osmanlıda, ordu donatım sınıfına verilen ad idi) Böyle bir istek, askerlik kanununa ve yeniçeriliğin geleneklerine tamamen zıttı. Bir askerî mevkii, para karşılığı satmak gibi bir durum ortaya çıkıyordu. Padişahın böyle bir isteği kabul etmesi çok zordu.
Defterdar, yine de Tüccarın ricasını Padişaha olduğu gibi arz etti. Yapılan teklif Yavuz Sultan Selim'i hiddetlendirmişti. Defterdara şu şekilde çıkıştığı duyuldu:
- Bana böyle kanuna uymaz, geleneklere sığmaz bir teklif getirdiğin için, yemin ederim ki seni ve teklif sahibini, hiç tereddüt etmez katlederdim.. Fakat ne var ki bütün dünya "Sultan Selim, bir Tüccarın malına göz koydu, tamah etti de onu ve kendi Defterdarını öldürttü," derler. Bundan kaçınırım. Tez Tüccarın parasını verin ve bir daha da bana kanunlarımıza ve geleneklerimize uymaz önerilerle gelmeyin. |