Osmanlı Devleti'nin kurucusu Osman Gazi, 1326 yılında vefat etmişti. Vefatından sonra devlet erkânı, merhumun mirasını oğullan arasında paylaştırmak üzere toplanmıştı. Osman Gazi'nin iki oğlu vardı: Orhan Gazi ve Alâaddin Bey...
Osman Gazi'nin mirası, fethettiği ülkelerden ibaretti. Şahsî eşyası olarak sadece yenice bir kaftanı, atın yanına asılan bir torbası, tuzluğu, kaşıklığı, çizmeleri, iki iyi cins atı ve birkaç sürü de koyunu mevcuttu. Miras olarak bunlar haricinde ne altını, ne de akçesi vardı.
İki kardeş, babalarının mirasını gönül rızası ile paylaşmak, işi tatlılıkla halletmek istiyorlardı.
Bu yüzden Orhan Gazi, kardeşine:
- Sen ne istersin? İsteklerini açıkça söyle?" dedi.
Alâaddin Bey, abisi Orhan Gazi'ye şu cevabı verdi:
- Bu ülke senin hakkındır. Onlara çobanlık etmeye bir padişah gerektir. Ta ki memleketin işleri görülüp başarılsın... Padişaha iş görecek lüzumlu şeyler gerekir. Padişaha lüzumlu şeyler, en başta, bu atlardır. Koyunlar da padişah şöleninin gerektirdiği şeylerdir. O halde bizim bölüşecek neyimiz var ki bölüşelim..
Orhan Gazi, kardeşinin bu yüksek tevazuuna karşılık:
- Öyleyse gel o çoban sen ol, dedi. Osmanlı Beyi olmayı kardeşine teklif etti. Ancak Alâaddin Bey büyük bir feragat ve fedakârlık örneği göstererek bu teklifi reddetti:
- Kardeşim, dedi, babamızın duası ve himmeti seninledir. Onun içindir ki, kendi zamanında askeri senin emrine vermiştir. Şimdi çobanlık da senin hakkındır.
Böylece Orhan Gazi, kardeşi Alâaddin Bey'in desteği ile başa geçmiş oluyordu.
İşte 600 sene cihanda İslâm'ın bayraktarlığını yapan Osmanlı Devleti böyle kurulmuştu. Alâaddin Bey gibi kendi şahsî menfaatlerini, makam ve mevki hırsını devletin ve milletin menfaati uğrunda feda edebilen devlet adamlarının omuzlarında yükselmiş, büyük bir cihan imparatorluğu haline gelmişti |