Fatih Sultan Mehmed, bir gün kıyafet değiştirerek halkının arasına gezmeye çıkar. Şehrin içinde ve dışında akşama kadar dolaşır. Unkapanı kapısına geldiğinde kale kapısının kapanmış olduğunu görür. Kendinin çıkardığı fermana göre, kale kapılan akşam ezanının okunmasının ardından kapanıp, sabah ezanı vakti açılmaktadır.
Padişah yanındakilerle kapının önüne gelir ve kapı muhafızı Sinan Çelebi ile aralarında şu konuşma geçer:
- Aç şu kapıyı Sinan Çelebi!
- Kimsin sen, bana kapıyı aç diye nasıl emredersin?
- Kim olduğuma ne bakıyorsun, kapıyı aç yeter.
- Nasıl bakmam? Niçin bu zamana kadar dışarıda kaldınız? Dost musunuz düşman mısınız, Padişahın emrini bilmez misiniz? Ben sana kapıyı açmam. Var git, başının çaresine bak.
Fatih, bu cevaba güler ve Sinan Çelebi ilk konuşmasını sürdürür.
Açarsın açmazsın derken, nihayet sonunda Sinan Çelebi:
- Git, Sultandan ferman getir. Ancak o zaman içeri girebilirsin, der.
Padişah artık dayanamaz:
- Yahu Sinan Çelebi, Sultan benim, der.
Sinan Çelebi, dikkatlice bakınca Sultanı tanır ve kapıyı açarken:
- A Sultanım, kendi kanununu, kendin neye bozarsın? Madem bozacaksın, böyle kanunu ne diye koyarsın? Diye söylenmekten kendini alamaz.
Fatih, atından iner ve tavizsiz davranışından ve görevine bağlılığından dolayı son derece memnun olduğu Sinan Çelebi'ye:
- Sen yavuz bir er, mert bir kişiymişsin.Devletin emirlerine bu kadar bağlı adamlar az bulunur. Dile benden ne dilersin? diye sorar.
Sinan Çelebi de:
- Sultanım, der, gerçekten istediğimi yapacaksan benim adıma bir cami yaptırıver. Ta ki kıyamete kadar sevap defterim açık kalsın.
Fatih bu istekten de memnun olur, hemen onun adına bir cami yaptırır. |