"Karakurum çaylarından sayılan iki nehir vardı. Bunlardan birine Toğla ve diğerine de Selenga adı verilirdi... Bu iki ırmağın arasında iki tane ağaç vardı... Bir gün iki ağacın arasına, gökten bir ışık inmişti. Bunun üzerine, iki yandaki dağlar yavaş yavaş büyümeye başladılar. Bu durumu gören halk ise, hayretler içinde kalmıştı. İçlerinde büyük bir saygı duyarak, Uygurlar oraya doğru yaklaştılar. Tam yaklaştıkları sırada, kulaklarına çok tatlı ve güzel müzik nağmeleri gelmeye başladı. Her gece buraya bir ışık inmeye ve ışığın etrafında da otuz defa şimşek çakmaya başladı. Diğer bir gün de aynı yerde, ayrı ayrı kurulmuş beş tane çadır gördüler. Bunların her birinde, birer çocuk oturuyordu. Her çocuğun karşısında da,onları doyurmaya yetecek kadar süt dolu emzikler asılı idi..Çadırın tabanı da baştan aşağıya gümüşle döşenmişti.
Bütün boyların reisleri ve halkları, bu garip şeyi görmek için yerlerini bırakıp koşmuşlardı. Bu manzarayı görünce, saygı ile diz çöküp, selâm verdiler. Biraz sonra da çocukları alarak dışarı çıktılar. Beslenip büyütmeleri için de onları süt annelerine ve dadılara verdiler. Her fırsatta onlara saygı gösteriyorlar ve ikramda bulunuyorlardı. Çocuklar artık, süt çocuğu olmaktan çıkıp da konuşmaya başlayınca, Uygurlardan anne ve babalarını sordular. Onlar da o iki ağacı gösterdiler. Bunun üzerine halk, çocukları alıp, ağaçların yanına gittiler. Çocuklar ağaçları görünce, onlara tıpkı evlâdın babasına gösterdiği saygıyı gösterdiler.
O bölgelerde yaşayan bütün kavimler, bu çocuklara hükümdar oğullarıymış gibi saygı gösterdiler... Onların her birine birer ad koydular... Çocukların doğuşundaki kutsal durumu görenler, bunlardan birinin hükümdar olarak seçilmesi kanaatine vardılar. Çünkü bunlar, Tanrı tarafından bu iş için gönderilmiş olmalıydı.
Bu çocuklar içinde Böğü-Tegin'in han olarak seçilmesi üzerinde birleştiler ve büyük şenlikler yaparak onu hanlık tahtına oturttular. O, memleketi adaletle döşedi ve zulm sahifelerini kapadı. Onun etrafındaki adamlar, maiyeti, askerleri, atları ve kulları, gittikçe çoğalmaya başladı."
Bahaeddin ÖGEL
(Türk Mitolojisi, Ankara,
1971, c. I, s 14 75) |