Osmanlı Devleti’nin Kuruluşu
İlhanlıların zayıflamasından faydalanan Osman Bey, bağımsız hareket ederek Osmanlı Devleti’ni kurmuştur (1299).
Osman Gazi’nin, Ahi şeyhlerinden Edebali’nin kızıyla evlenmesi Anadolu halkı tarafından kabullenilmesini ve desteklenmesini sağlamıştır.
Osmanlı Devleti’nin Kısa Sürede Gelişmesini Sağlayan Etkenler
Osmanlı Devleti’nin kısa sürede gelişmesinde;
- Anadolu’da ve Balkanlarda siyasal birliğin bulunmaması
- Merkeziyetçi bir devlet anlayışı benimsenerek hakimiyetin tek elde toplanması
- Devletin Bizans sınırında kurulması, ticaret ve göç yolları üzerinde bulunması
- Doğudan gelen yoğun Türkmen göçleriyle nüfus üstünlüğünün sağlanması ve asker ihtiyacının karşılanması
- Düzenli ve güçlü orduların kurulması
gibi faktörler etkili olmuştur.
Balkanlardaki Gelişmeler Türklerin Rumeli’ye Geçişi
Bizans İmparatoru, Osmanlı Devleti’nden aldığı yardımlara karşılık Osmanlı Devleti’ne Gelibolu’daki Çimpe Kalesi’ni verdi. Böylece Türkler Rumeli’de toprak sahibi olmuşlar ve Balkan fetihlerinde bu kaleyi üs olarak kullanmışlardır.
Osmanlı Devleti’nin Rumeli’de Uyguladığı İskan Siyaseti
Osmanlıların Balkanlarda takip ettikleri iskan politikasının temel amacı; yeni fethedilen topraklara Anadolu’dan getirilecek Türk halkı yerleştirmek, bunun için özellikle konar-göçerleri tercih etmek ve fethedilen yerdeki yerli halktan ayaklanma çıkarma ihtimali bulunanları başka yerlere göç ettirmekti.
Anadolu’dan Rumeli’ye götürülen halk, büyük yollar üzerinde bulunan ve askeri yönden önemli şehir ve kasabalara yerleştirilmiştir. İskan politikasının sonucunda;
- Balkanların Türkleşmesi ve bölgede Türk kültürünün yerleşmesi sağlanmıştır.
- Geride düşman kuvveti bırakılmadığı için Osmanlıların Rumeli’de güvenle ilerlemesi sağlanmıştır.
- Anadolu’daki yurtsuz Türkmenlere yeni yurtlar bulunmuştur.
Osmanlılar Balkanlarda ele geçirdikleri yerlerde halka hoşgörülü ve adaletli davranmışlar, halkın inançlarına, geleneklerine, dillerine ve kutsal saydıkları değerlere dokunmamışlardır. Osmanlı Devleti’nin bu şekilde davranması Balkanlara yerleşmesini ve ele geçirdiği topraklarda tutunmasını kolaylaştırmıştır.
Osmanlı Devleti’nin Balkanlarda Genişlemesi ve Haçlı Seferleri’nin Başlaması
XIV. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Türklerin Balkanlara yerleşmeye başlaması üzerine Balkan uluslarının birleşerek Osmanlı Devleti’yle yaptığı savaşlara Haçlı Savaşları denilmiştir. XIV. ve XV. yüzyıllarda Haçlı Seferlerinin düzenlenmesinde;
- Türklerin Balkan topraklarından atılmak istenmesi
- Papa’nın Hristiyan dünyasını Türkler üzerine kışkırtması
- Türkler karşısında başarısız olan Bizans İmparatorluğu’nun Hristiyan dünyasından yardım istemesi
gibi nedenler etkili olmuştur.
Osmanlılarla yapılan Haçlı Savaşlarına Macarlar, Sırplar, Bulgarlar, Eflaklılar, Bosnalılar gibi uluslar katılmıştır.
Osmanlı Devleti’nin Anadolu’da Türk Siyasal Birliğini Sağlaması
Osmanlı Devleti, Orhan Bey döneminde Karesi Beyliği’ni, I. Murat döneminde Germiyanoğullarının topraklarının bir kısmı çeyiz yoluyla Osmanlı Devleti’ne katılmıştır. Ayrıca, Hamitoğulları Beyliği’nden satın alma yoluyla toprak kazanılmıştır. Germiyanoğulları ve Hamitoğullarından savaş yapmadan toprak alan I. Murat döneminde Karamanoğulları Beyliği’yle savaşlar yapılmıştır.
Anadolu’da siyasal birliği sağlayan asıl faaliyetler Yıldırım Bayezid döneminde başlamıştır.
Anadolu beyliklerinin Osmanlı Devleti’ne katılmasıyla;
- Anadolu’da Türk siyasal birliği kurulmuştur.
- Marmara, Ege, Akdeniz ve Karadeniz sahillerinin bir bölümü Osmanlıların eline geçmiş, Osmanlı denizciliği güçlenmiştir. Adalar Denizi’ndeki gaza faaliyetlerini Osmanlılar üstlenmiştir.
Ankara Savaşı (1402)
Ankara Savaşı’nın yapılmasında;
- Topraklarını kaybeden Anadolu beylerinin Timur’a sığınarak Osmanlı Devleti’ne karşı kışkırtmaları
Yıldırım Bayezid’in Timur’dan kaçan Bağdat ve Karakoyunlu hükümdarlarını himaye etmesi
Çin üzerine sefere çıkmaya hazırlanan Timur’un arkasında güçlü bir Osmanlı Devleti’nin kalmasını istememesi
- Doğu - Batı ticaret yollarını ele geçirmek isteyen Timur’un Anadolu’ya girerek Erzincan ve Sivas’ta katliam yapması
gibi nedenler etkili olmuştur.
1402 yılında Ankara yakınlarında yapılan savaşı Timur kazanmıştır.
Ankara Savaşı’nın Sonuçları
- Savaşı kazanan Timur, Anadolu beyliklerinin topraklarını tekrar eski sahiplerine geri vermiştir. Böylece, Yıldırım Bayezid’in Anadolu’da önemli ölçüde kurduğu siyasal birlik Timur tarafından bozulmuştur. Timur bu davranışıyla Anadolu’da güçlü bir devletin bulunmasını engellemeyi amaçlamıştır.
- Osmanlı Devleti’nin batı yönündeki ilerleyişi bir süre durmuştur. Dolayısıyla Bizans İmparatorluğu’nun yıkılması gecikmiş ve Balkanlarda Osmanlı hakimiyeti sarsılmıştır.
- Timur’un Anadolu’dan çekilmesinden sonra Osmanlı Devleti’nde Yıldırım Bayezid’in oğulları arasında taht kavgaları başlamıştır. Osmanlı tarihinde “Fetret Devri” olarak bilinen ve 11 yıl süren bu dönemde Osmanlı Devleti dağılmakla karşı karşıya kalmıştır.
Fetret Devri (1402 – 1413)
Osmanlı tarihinde Ankara Savaşı’ndan sonra padişahsız geçen 11 yıla (1402 – 1413) Fetret Devri denilmiştir.
Fetret Devri’nde yaşanan taht kavgaları Osmanlı Devleti’ni maddi-manevi zarara uğratmıştır. Ancak, Osmanlı Devleti kurmuş olduğu sağlam devlet örgütü ve güçlü sosyal kurumlar sayesinde tamamen parçalanıp dağılmaktan kurtulabilmiştir.
Balkanlarda Sarsılan Hakimiyetin Pekiştirilmesi
Osmanlı Devleti’nin taht kavgalarına ve zayıflamasına rağmen Balkanlarda tutunabilmesinde;
- Tımar sisteminin ve planlı şekilde iskan politikasının uygulanması
- Timur’un Osmanlı ordusunu tamamen imha edememesi
- Osmanlıların Balkanlarda takip ettiği hoşgörülü ve adaletli politikanın Balkan halkını memnun etmesi
gibi nedenler etkili olmuştur.
Osmanlı Devleti, 1440 – 1444 yılları arasında Balkan ulusları karşısında zor duruma düşmüş ve üst üste mağlubiyetler almıştır. II. Murat, bu gelişmeler üzerine Osmanlıların aleyhine olan Edirne – Segedin Antlaşması’nı imzalamak zorunda kalmıştır (1444).
Balkanlardaki başarısızlıklardan dolayı II. Murat tahttan çekilerek yerine 12 yaşındaki oğlu II. Mehmet’i tahta çıkarmıştır. Bu durumdan faydalanarak Türkleri Balkanlardan atmak isteyen Balkan ulusları yeni bir Haçlı ordusu hazırlayarak Osmanlı Devleti’ne saldırdılar. Haçlılarla Osmanlı Devleti arasında yapılan Varna Savaşı Türklerin galibiyetiyle sonuçlanmıştır (1444).
Osmanlı Devleti’nin Varna Savaşı’nı kazanması, Ankara Savaşı’ndan önceki gücüne ulaştığını ve Balkanlardaki başarısızlıklara son verdiğini göstermektedir.
Macar Kralı Hünyadi Yanoş liderliğinde kurulan yeni bir Haçlı ordusu hem Varna Savaşı’nın intikamını almak hem de Türkleri Balkanlardan atmak amacıyla saldırıya geçti. Yapılan II. Kosova Savaşı’nı Osmanlı Devleti kazanmıştır (1448).
Bu savaştan sonra;
- Türkler Balkanlara kesin olarak yerleşmiştir. Böylece Türklerin Balkanlardaki hakimiyeti pekiştirilmiştir.
Haçlılar uzun yıllar Osmanlı Devleti’ne saldırmaya cesaret edememişler ve Türklerin Avrupa’daki hakimiyet alanları sürekli genişlemiştir.
İstanbul’un Fethi (1453)
İstanbul’ un fethinde;
- İstanbul’a hakim olan Bizans’ın Osmanlı toprak bütünlüğünü bozması
- Bizans İmparatorluğu’nun Anadolu beyliklerini kışkırtması ve Osmanlı yönetimine karşı ayaklanan şehzadeleri desteklemesi
- Bizans’ın Hristiyan dünyasını kışkırtarak Haçlı Seferlerine neden olması
- İstanbul’un kara ve deniz ticareti bakımından önemli bir coğrafi konuma sahip olması
- Hz.Muhammed’in Müslüman komutanları İstanbul’un fethi için teşvik etmesi
etkili olmuştur.
İstanbul’un Fethinin Türk ve Dünya Tarihi Bakımından Önemli Sonuçları
- Osmanlı Devleti’nin Asya ile Avrupa toprakları birleşmiş, böylece toprak bütünlüğü sağlanmıştır.
- Karadeniz ile Akdeniz arasındaki su yolları Osmanlı Devleti’nin eline geçmiştir. İstanbul’un fethinden sonra Kuzey ve Doğu Avrupa’dan gelen ticaret yolları bütünüyle Türklerin denetimine girmiştir.
Boğazların savunulması kolaylaşmış ve Osmanlı Devleti tabii başkentine kavuşmuştur. Roma İmparatorluğu’nun son kalıntısının ortadan kalkması ile Türk sultanları büyük bir itibar ve saygıya ulaşmıştır.
- Osmanlı Devleti merkeziyetçi, mutlak bir imparatorluk haline gelmiş ve devlet Yükselme Devri’ne girmiştir.
- Karadeniz, Akdeniz ve Ege ticaretinin Türklerin eline geçmesi, Avrupa devletlerini Coğrafi Keşiflere yöneltmiştir.
- Bizans İmparatorluğu yıkılmış, ticari çıkarları elden giden Venediklilerle Osmanlıların arası bozulmuştur.
- İstanbul’un fethi surların yıkılabileceğini göstermiştir. Bu durum Avrupa’da feodalitenin yıkılmasına ve merkeziyetçi devletlerin kurulmasına ortam hazırlamıştır.
- İstanbul’un fethi Ortaçağ’ın sonu, Yeniçağ’ın başlangıcı kabul edilmiştir.
- İstanbul’dan İtalya’ya giden Bizanslı bilginler burada Rönesans hareketlerinin başlamasına katkıda bulunmuştur.
- Türkler İstanbul’u fethettikten sonra halka din ve vicdan hürriyeti tanımışlar ve Ortodoks Kilisesi’ni koruma altına almışlardır. Böylece; Hristiyan dünyasının birleşmesinin engellenmesi, Katolik Kilisesi’ne karşı güç oluşturulması ve halka hoşgörülü davranıldığının kanıtlanması amaçlanmıştır.
Balkanlarda Fetihlerin Devam Etmesi
Balkanlarda Fetihlerin Devam Etmesi
Osmanlı İmparatorluğu’nun Balkanlar üzerine yürümesinde;
- Balkan devletlerinin her fırsatta tek tek veya birleşerek saldırıya geçmeleri
- Balkan uluslarının İstanbul’un fethinden sonra Türklerin Avrupa içlerine ilerlemelerini engellemek amacıyla Haçlı ordusu kurmaya çalışmaları ve Fatih’in bu birleşmeyi engellemek istemesi
- Türklerin Avrupa’da genişlemek ve önceden fethedilen yerlerde hakimiyetlerini pekiştirmek istemeleri
gibi nedenler etkili olmuştur.
Anadolu’da Hakimiyet Mücadelesi
Fatih döneminde Anadolu’daki faaliyetlerin temelinde;
- Anadolu’daki Türk siyasal birliğinin sağlanması
- Anadolu’nun tamamına hakim olunarak yabancı güçlerin (Amasra’da Cenevizliler, Trabzon’da Pontus Rumları vs.) Anadolu’dan atılmak istenmesi
gibi nedenler etkili olmuştur.
Anadolu’ daki seferler sonucunda Cenevizlilerden Amasra alınmış, Trabzon Rum İmparatorluğu’na son verilmiş, Candaroğullarından Sinop, Karamanoğullarından Konya alınmış, Akkoyunlular Otlukbeli Savaşı’nda mağlup edilerek Doğu Anadolu egemenlik altına alınmıştır.
Denizlerdeki Gelişmeler
Osmanlı – Venedik Savaşları (1463 – 1479)
Osmanlı Venedik ilişkilerinin bozulmasında;
- Fatih’in Balkanlar ve Adalar Denizi’nde yürüttüğü fetih hareketlerinin Venediklileri rahatsız etmesi
- Osmanlı İmparatorluğu’nun doğu ticaret yollarına hakim olmasından sonra Venedikliler ve Cenevizlilerin ticari çıkarlarını önemli ölçüde kaybetmeleri
- Osmanlı İmparatorluğu’nun kıyılarında ve hakimiyet alanlarının yakınlarında güçlü denizci devletlerin etkili olmasını istememesi
gibi nedenler etkili olmuştur.
Osmanlı İmparatorluğu, Venediklileri işgal ettikleri yerlerden çıkarmış ve kara ordularını bozguna uğratmıştır. 1479’da Osmanlı İmparatorluğu ile Venedikliler arasında İstanbul Antlaşması imzalanmıştır. Bu antlaşmaya göre Venedikliler, işgal ettikleri yerleri boşaltmayı, Osmanlı İmparatorluğu’na savaş tazminatı ve vergi ödemeyi kabul etmişlerdir.
Osmanlı İmparatorluğu, Hristiyan birliğini parçalamak ve doğudan gelen ticaret mallarını Venedikliler aracılığıyla Avrupa’ya pazarlamak amacıyla Venediklilere kapitülasyonlar vermiştir.
Kırım’ın Osmanlı İmparatorluğu’na Bağlanması
1475’te Kırım’a düzenlenen sefer sonucunda;
- Cenevizlilerden Kefe, Menküp ve Azak gibi şehirler alınmıştır. Böylece, Karadeniz’de Cenevizlilerin hiç kolonisi kalmamıştır.
- Kırım’daki taht kavgaları sona ermiştir.
- Karadeniz Türk gölü haline gelmiş ve İpek Yolu tamamen Osmanlı Devleti’nin eline geçmiştir.
1478’den itibaren Kırım Hanlığı Osmanlı İmparatorluğu’na bağlı bir devlet haline gelmiştir. Kırım’ın Osmanlı hakimiyetine girmesiyle, devletin sahip olduğu topraklar Lehistan ve Rus sınırına kadar genişlemiştir.
Fatih’in vefat etmesinden sonra Osmanlı tahtına II. Bayezid çıkmıştır (1481 – 1512).
II. Bayezid, Osmanlı tahtına çıktıktan sonra kardeşi Cem Sultan isyan etmiş, kardeşler arasında taht kavgaları başlamıştır. Yapılan savaşlarda başarılı olamayan Cem Sultan, Balkanlara geçmek isterken Rodos Şövalyelerine esir düşmüştür. Papa ve Fransa kralı, Cem Sultan’ı Osmanlı İmparatorluğu’na karşı kullanmaya çalışmışlarsa da başarılı olamamışlardır. Bu gelişmeden sonra Cem Sultan Papa tarafından zehirletilerek öldürülmüştür.
Cem Sultan’ın isyan etmesi;
- Osmanlı Devleti’nin pasif bir politika takip etmesine neden olmuştur.
- İspanya’da yaşayan Müslümanlara gerekli yardım yapılamamıştır.
İslam Dünyasında Birliği Sağlama Çalışmaları
Osmanlı – İran İlişkileri
Yavuz Sultan Selim döneminde İran’a sefer düzenlenmesinde;
- Şah İsmail’in Osmanlı Devleti’nin Anadolu’daki topraklarına hakim olmasını engellemek
- Safevilerin Anadolu’da propaganda yapmasını ve isyanlar çıkarmasını önlemek
- İslâm dünyasında birlik ve beraberliği sağlamak
gibi nedenler etkili olmuştur.
Osmanlı kuvvetleriyle Safevi kuvvetleri Çaldıran Ovası’nda karşılaştı. Taraflar arasında yapılan Çaldıran Savaşı’nı Osmanlı Devleti kazanmıştır (1514).
Bu savaşın sonucunda;
- Doğu ve Güneydoğu Anadolu tamamen Osmanlı İmparatorluğu’nun egemenliği altına girmiştir.
- Safevilerin Anadolu için oluşturdukları tehdit önlenmiş ve İran’dan geçen ticaret yollarının denetimi Osmanlıların eline geçmiştir.
Çaldıran Savaşı’ndan dönen Osmanlı ordusu, Maraş, Elbistan ve Malatya çevresine hakim olan Dulkadiroğullarını Turnadağ Savaşı’nda yenerek bu beyliği topraklarına katmışlardır (1515). Böylece, Anadolu’da kesin olarak Türk siyasal birliği sağlanmıştır.
Osmanlı – Memlük İlişkileri
Yavuz Sultan Selim, Anadolu Türk birliğinden sonra İslâm dünyasını da birleştirmeyi amaçlıyordu. Bu nedenle Osmanlı Devleti için tehlikeli gördüğü Memlüklere karşı hazırlık yaparak Mısır Seferi’ne çıkmıştır (1516).
Mısır Seferi’nin sonucunda;
- Suriye, Filistin ve Mısır’ın tamamı Osmanlı İmparatorluğu’nun hakimiyeti altına girmiştir.
Kutsal yerler (Hicaz) Osmanlı Devleti’ne bağlanmıştır.
- Osmanlı İmparatorluğu, İslâm dünyasının en büyük siyasal gücü haline gelmiş ve Müslüman ulusların koruyuculuğunu üstlenmiştir.
- Memlükler Devleti yıkılmış ve Baharat Yolları Osmanlıların hakimiyeti altına girmiştir. Ancak Avrupalıların Coğrafi Keşifleri yapmaları Osmanlıların bu yollardan gerektiği gibi yararlanmasını engellemiştir.
- Halifelik Osmanlı İmparatorluğu’na geçmiş ve kutsal emanetler İstanbul’a getirilmiştir. Böylece, Osmanlı İmparatorluğu teokratik bir karakter kazanmıştır.
- Kuzey Afrika’da fetihler başlamış, Kıbrıs, Girit ve Rodos adaları dışında Doğu Akdeniz, Osmanlı egemenliği altına girmiştir.
Osmanlılar Zirvede
Osmanlı – Macar İlişkileri
Mohaç Meydan Savaşı (1526)
Kanuni Sultan Süleyman;
- Macaristan ile aralarındaki sorunları çözmek
- Alman İmparatoru Şalken’e esir düşen Fransa Kralı I. Fransuva’yı kurtararak Avrupa’da Hristiyan birliğini bozmak amacıyla Macaristan üzerine sefere çıktı. İki devlet arasında yapılan Mohaç Savaşı, Osmanlıların galibiyetiyle sonuçlandı (1526). Bu savaştan sonra;
- Macaristan sorunu çözülmüş ve Macaristan Osmanlı İmparatorluğu’na bağlanmıştır.
- Macaristan’ın alınmasından sonra Osmanlı - Avusturya savaşları başlamıştır.
- Fransa Kralı I. Fransuva Almanya’nın esaretinden kurtarılmış ve Osmanlı İmparatorluğu ile Fransa arasında dostluk dönemi başlamıştır.
Osmanlı – Avusturya İlişkileri
Kanuni döneminde Osmanlı – Avusturya ilişkilerinin temelinde Macaristan’a hakim olma isteği yatıyordu. Bu nedenle Avusturya Arşidükü Ferdinand Macaristan’a girdi. Kanuni, hem Avusturyalıları Macaristan’dan çıkarmak hem de Alman İmparatoru Şalken’in Avrupa’daki üstünlüğünü sona erdirmek amacıyla sefere çıktı.
Kanuni’nin Almanya içlerine kadar ilerlemesinden sonra Osmanlı İmparatorluğu ile Avusturya arasında İstanbul Antlaşması imzalanmıştır (1533).
Osmanlı İmparatorluğu İstanbul Antlaşması’yla; Avusturya’ya üstünlüğünü kabul ettirerek yaptırım gücü elde etmiştir. Böylece, Orta Avrupa’da Osmanlı İmparatorluğu hakim güç haline gelmiştir.
Osmanlı – Fransız İlişkileri
1535 yılında iki taraf arasında ticaret ve dostluk antlaşması imzalandı. Bu antlaşma iki hükümdar yaşadığı sürece yürürlükte kalacaktı. Eşit haklar üzerine kurulan bu antlaşma ile Osmanlı İmparatorluğu;
- Coğrafi Keşiflerin etkisiyle ülkede sönükleşmeye başlayan ticaret faaliyetlerini canlandırmayı
- Avrupa devletleri arasına girerek dengeleri kendi lehine çevirmek ve Türk dünyasına karşı kurulmaya çalışılan Hristiyan birliğini parçalamayı
amaçlamıştır.
1535’te yapılan antlaşma ile Fransızlara ticari, şahsi, adli ve idari alanlarda imtiyazlarla seyahat, ikamet, ibadet ve kazanç elde etme serbestiyeti verilmiştir. Ticari imtiyazlarla Fransızlara, Osmanlı limanlarını kullanma ve düşük vergi ödeme hakkı verilmiştir. Ayrıca, diğer Avrupa devletlerinin sadece Fransız bayrağı altında Osmanlılarla ticaret yapabilmesi kararlaştırılmıştır.
Adli imtiyazlarla yabancıların işledikleri suçlardan dolayı, Osmanlı Devleti tarafından değil, uyruğu olduğu devletin konsoloshanesi tarafından yargılanması kabul edilmiştir.
Fransızlar, Osmanlılarla yakınlaşmadan dolayı elde ettikleri çıkarlardan vazgeçemedikleri için kendilerini Türk dostu olarak göstermişlerdir. Fakat zaman zaman Osmanlı Devleti’ne karşı Avrupa devletleriyle anlaşarak ikili politika izlemişlerdir. Herşeye rağmen Osmanlı – Fransız ilişkilerinde önemli sorunlar çıkmamıştır. Bunu da Osmanlı Devleti sürekli tavizler vererek sağlamıştır.
Akdeniz’de Üstünlük Sağlanması
Preveze Deniz Zaferi
Osmanlı donanmasıyla Haçlı donanması Preveze Körfezi’nde karşılaştılar. Yapılan deniz savaşını Osmanlı donanması kazandı (1538).
Preveze Deniz Savaşı’nın sonucunda;
- Akdeniz egemenliği bütünüyle Osmanlıların eline geçmiş ve Türk gölü haline gelmiştir.
Kıbrıs’ın Fethi (1571)
Osmanlı İmparatorluğu;
- Akdeniz ticaretinin ve Anadolu sahillerinin güvenliğini sağlamak
- Kıbrıs’ta üstlenen Hristiyan şövalyelerin ticaret gemilerine saldırılarını engelleyerek Akdeniz hakimiyetini pekiştirmek
- Venedikleri Kıbrıs adası için ödedikleri vergileri kestiklerinden dolayı cezalandırmak
gibi nedenlerden dolayı adanın alınmasına karar verdi.
Kıbrıs’ın fethinden sonra;
- Venedikliler Doğu Akdeniz’den çıkarılmış ve burası tamamen Osmanlı hakimiyeti altına girmiştir.
- Anadolu sahilleri ile Mısır ve Suriye deniz yollarının güvenliği sağlanmıştır.
- Konya ve çevresindeki illerden Türk aileler Kıbrıs’a yerleştirilmiştir. Ayrıca, Kıbrıs merkeze bağlı bir eyalet haline getirilmiştir.
Kıbrıs’ın fethi Avrupalıları harekete geçirmiş, Papa’nın kışkırtmaları sonucunda İspanya, Malta, Venedik, Ceneviz ve diğer İtalyan devletleri birleşerek bir Haçlı donanması kurmuşlardır. Haçlı donanması İnebahtı Körfezi’nde Osmanlı donanmasını yakmıştır (1571). Osmanlı donanmasının İnebahtı’da yanması, Akdeniz’de Osmanlı hakimiyetinin sarsılmasına neden olmuştur.
Sokullu’nun Kanal Projeleri
Don – Volga Kanalını Açma Girişimi
II. Selim döneminde Sokullu kanal projesini gerçekleştirmek için harekete geçti.
Osmanlı İmparatorluğu, Don – Volga kanalını açmakla;
- Rusların güneye yayılmasını, güçlenmesini ve Türk hanlıklarına verdiği zararın önlenmesini
- Karadeniz’den çıkarılacak donanmayı Hazar Denizi’ne geçirerek İran’ı kıskaç altında tutmayı
- İpek Yolu’nun canlanmasını sağlamayı
- Orta Asya’daki Türklerle iyi ilişkiler kurmayı ve gerektiğinde yardım yapmayı
- Kafkasya’nın bütününe hakim olmayı
amaçlamıştır. Don ile Volga nehirleri arasında kanal açılamamıştır.
Süveyş Kanalı Projesi
Osmanlı Devleti Süveyş Kanalı Projesiyle;
- Hindistan kıyılarını Portekizlilerin baskısından kurtarmayı
- Akdeniz ticaretini canlandırmayı
- Güney Asya’daki Müslümanları Avrupalılara karşı korumayı
amaçlamıştır. 1568’de gündeme gelen proje gerçekleşmemiştir.
Hint Okyanusu’nda Üstünlük Sağlama Mücadeleleri
Kanuni döneminde;
- Hint deniz ticaret yolunu açmak ve denetimini ele geçirmek
- Portekizlileri Hint Okyanusu’ndan atmak
- Müslüman devletlere ve tüccarlara yardım etmek
gibi amaçlarla Hindistan’a dört defa deniz seferi yapılmıştır. Seferler genellikle Osmanlıların başarısızlıklarıyla sonuçlanmıştır.
Hint deniz seferlerinin başarısızlıkla sonuçlanmasında;
- Portekizlilerin zenginleşmelerini borçlu oldukları Hindistan bölgesinin ekonomik değerini kavramaları ve savaşlara iyi hazırlanmaları
- Hindistan’daki Müslüman devletlerin Osmanlı İmparatorluğu’na gerekli yardımı yapmamaları ve Portekizlilerle anlaşmaları
- Osmanlı gemilerinin okyanus koşullarına uygun olmaması
- Kanuni’nin gayretlerine rağmen bölgenin ekonomik değerini anlayamayan devlet adamlarının seferlere gereken önemi vermemeleri
gibi nedenler etkili olmuştur.
Osmanlı İmparatorluğu’nun Duraklama Nedenleri
Merkezi Yönetimin Bozulması
Osmanlı merkezi yönetiminin bozulmasında;
- XVII. yüzyıldan itibaren tahta çıkan padişahların devlet işlerine ilgisiz kalmaları ve ordunun başında seferlere çıkmamaları
- Şehzadelerin sancaklara gönderilmemesinden dolayı, devlet işlerinde yeterli bilgi ve tecrübeye sahip olmadan devletin başına geçmeleri
- Padişahların tecrübesizliğinden yararlanan saray kadınlarının ve ağalarının devlet yönetiminde etkili olmaları
- Önemli makamların liyakata bakılmadan rüşvet ve iltimas yoluyla dağıtılması
gibi nedenler etkili olmuştur.
Devlet yönetiminde otoritenin sarsılması, halkın devlete olan güveninin azalmasına ve iç isyanların çıkmasına neden olmuştur.
Ekonominin Bozulması
- XVI. yüzyılın sonlarından itibaren Osmanlı ekonomisinin bozulmasında;
- Coğrafi Keşiflerin etkisiyle ticaret yollarının yön değiştirmesi ve gümrük gelirlerinin büyük ölçüde azalması
- XVII. yüzyılda Avusturya ve İran ile yapılan savaşların yüklü harcamalara yol açması
- İhracatın azalması, ithalatın artması ve kapitülasyonların giderek Avrupalı devletlerin sömürü aracı haline gelmesi
- Sömürgelerden Avrupa’ya yüklü miktarda altın ve gümüşün gelmesi, bu madenlerin bir miktarının Osmanlı ülkesine girmesi ve paranın değerini düşürerek enflasyonu artırması
- Vergilerin yükseltilmesi üzerine köylerde yaşayan insanların vergilerini ödeyemeyerek tarımsal üretimi bırakmaları
- Saray masraflarının artması
gibi nedenler etkili olmuştur.
Askeri Sistemin Bozulması
- III. Murat döneminden itibaren kapıkulu ocaklarına kanunlara aykırı asker alınarak sayılarının artırılması
- Yeniçerilerin geçim sıkıntısını ileri sürerek askerlik dışında işlerle uğraşmaları
- İltizam sisteminin yaygınlaşması üzerine tımar sisteminin önemini kaybetmesi ve eyaletlerde asker yetiştirilmemesi
- Denizcilikle ilgisi olmayan kişilerin donanmanın başına getirilmesi
- Avrupa’da meydana gelen harp teknolojisindeki gelişmelerin takip edilmemesi
gibi etkenler Osmanlı askeri sisteminin bozulmasına neden olmuştur.
Sosyal Alandaki Bozulmalar
Tımar sisteminin bozulması, nüfusun artması ve Anadolu’da çıkan Celâli isyanları halkın devlete olan güvenini sarsmıştır. XVII. yüzyılda başta İstanbul olmak üzere büyük şehirlerin nüfusları hızla artmış, bu durum şehirlerde işsizliğe ve güvenliğin bozulmasına neden olmuştur.
Eğitim Sisteminin Bozulması
- Osmanlı eğitim sisteminin temelini oluşturan medreselerin çağın gerisinde kalması ve Avrupa’da eğitim alanında meydana gelen yeniliklerin takip edilmemesi
- Pozitif bilimlerin medreselerin müfredatından çıkarılması
- Medrese öğrenimi görmemiş pek çok kişiye ilmi rütbeler verilmesi
- Yeni doğmuş çocuklara müderrislik ünvanının verilmesi ve beşik uleması diye adlandırılan bir sınıfın ortaya çıkması
Dış Etkenler
- Coğrafi Keşiflerle zenginleşen ve ekonomilerini güçlendiren Avrupa devletleri, Rönesans ve Reform hareketleriyle düşünce ve bilim hayatında önemli atılımlar yapmıştır. Osmanlı İmparatorluğu Avrupa’daki teknolojik ve bilimsel gelişmelere ayak uyduramamış, Avrupa’nın gerisinde kalmıştır.
- XVII. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu doğal sınırlarına ulaşmıştır. Sınırlarını çöllere, okyanuslara ve güçlü devletlere dayandıran Osmanlı Devleti duraklama sürecine girmiştir.
- Avrupalıların Haçlı anlayışıyla Osmanlı İmparatorluğu’na hep birlikte saldırmaları duraklamaya neden olmuştur.
XVII. Yüzyılda Osmanlı – Avusturya İlişkileri
1593 – 1606 Osmanlı – Avusturya Savaşları
Sokullu Mehmet Paşa döneminde imzalanan antlaşma tarafların karşılıklı saldırılarıyla bozulmuş ve iki devlet arasında savaşlar başlamıştır. İki devlet arasındaki savaş Avusturya’nın isteğiyle Zitvatorok Antlaşması imzalanarak sona erdirilmiştir (1606).
Zitvatorok Antlaşması ile Osmanlı Devleti;
- Avrupa’daki üstünlüğünü kaybetmiştir.
- Avusturya kralı Osmanlı padişahına denk hale gelmiştir. Böylece, Osmanlı Devleti’nin Avrupa devletleriyle hukuki eşitlik dönemi başlamıştır.
Viyana Kuşatması ve Osmanlı - Avusturya Savaşı
Avusturya, Orta Avrupa’da gücünü artırmak için Macaristan’a egemen olma politikası izlemiştir. Macarlara yardım etmeyi kabul eden Sadrazam Merzifonlu Kara Mustafa Paşa sefere çıkarak Viyana’yı ikinci defa kuşatmıştır (1683). Osmanlı orduları Viyana önlerinde bozguna uğrayarak geri çekilmiştir.
Türklerin Viyana önlerinde bozguna uğraması, Avrupa’da büyük bir sevinç meydana getirmiş ve Papa’nın gayretleriyle Türkleri Avrupa’dan atmak amacıyla Kutsal İttifak kurulmuştur (1684). Bu ittifaka; Avusturya, Lehistan, Venedik, Malta şövalyeleri ve sonradan Rusya katılmıştır. 16 yıl devam eden savaşlarda Osmanlı Ordusu yenilmiş, kutsal İttifak devletleriyle Osmanlı Devleti arasında Karlofça Antlaşması imzalanmıştır (1699).
Karlofça Antlaşması’ndan sonra Rusya ile Osmanlı Devleti arasında İstanbul Antlaşması imzalanmıştır (1700).
İstanbul Antlaşması’yla;
- Osmanlı Devleti, Karlofça ve İstanbul Antlaşmaları’yla kaybettiği toprakları geri alabilmek amacıyla XVIII. yüzyılda Avusturya, Venedik ve Rusya ile savaşlar yapmıştır.
İç İsyanlar ve Sonuçları
İstanbul İsyanları
İstanbul isyanları kapıkulu askerlerinden yeniçeriler ve sipahiler tarafından çıkarılmıştır.
İstanbul isyanlarının çıkmasında;
- Devlet yönetimindeki otorite boşluğundan yararlanan yeniçeri ağaları ve saray kadınlarının yönetimi olumsuz yönde etkilemeleri
- Kapıkulu sisteminin değişmesi ve ocağa askerlikle ilgisi olmayan kişilerin alınması
- Kapıkulu askerlerinin maaşlarının zamanında ödenmemesi veya ayarı düşük paralarla ödenmesi
- Yeniçerilerin cülus bahşişi almak için sık sık padişah değiştirmek istemeleri
- Devlet yönetiminde etkin olmak isteyen devlet adamlarının yeniçerileri kışkırtması
- Yeniçeri ve sipahilerin çıkarları doğrultusunda hareket etmeyen padişah ve devlet adamlarını görevden uzaklaştırmak istemeleri
- Kapıkulu askerlerinin disiplin altında tutulamaması
gibi nedenler etkili olmuştur.
İstanbul isyanları sonucunda;
- İsyancılar, daima isteklerini yaptırmayı başarmışlar ve Osmanlı merkezi idaresi üzerinde kapıkulu (özellikle yeniçeriler) askerlerinin etkisi artmıştır.
- İsyancılar, padişah ve devlet adamlarını görevden almışlar, hatta öldürmüşlerdir.
- İsyanlar İstanbul’da asayişin bozulmasına, halkın zor durumda kalmasına, şehirde yangınların çıkmasına ve yağmalamaların yapılmasına neden olmuştur.
Celâli İsyanları
XVII. yüzyılda Anadolu’da çıkan isyanlara “Celali İsyanları” denilmiştir.
Celâli isyanlarının sonucunda;
- Eyaletlerde devlet yönetiminin bozulması ve vergi toplamada adaletsiz davranılması
- Dirlik sisteminin bozulması ve dirliklerin dağıtımında haksızlıkların yapılması
- XVII. yüzyılda savaşların uzun sürmesi ve yenilgiyle sonuçlanmasından dolayı askerden kaçanların Anadolu’da eşkiyalığa başlaması
- Devşirme asıllı devlet adamlarının Anadolu halkıyla kaynaşamamaları
- Merkezi otoritenin zayıflaması
- Kadı ve sancak beylerinin kanunlara aykırı davranarak halkı zor duruma düşürmeleri
- Osmanlı – İran ve Osmanlı – Avusturya savaşları
gibi nedenler etkili olmuştur.
Celâli isyanlarının sonucunda;
- Anadolu’da devlet otoritesi sarsılmıştır.
- Anadolu’da huzur ve güvenlik bozulmuş, birçok şehir ve kasaba harap olmuştur.
- Üretim faaliyetleri azalmış, ekonomi bozulmuştur.
- Vergiler toplanamamış ve devletin gelirleri azalmıştır.
Osmanlı – Rus İlişkileri
Prut Savaşı ve Sonuçları
Osmanlı Devleti’yle Rusya arasında Prut Savaşı’nın başlamasında Osmanlı Devleti’nin;
- İstanbul Antlaşması’yla kaybettiği yerleri geri almak istemesi
- Kırım Hanlığı ve İsveç Krallığı’nı Rusya’ya karşı korumak istemesi
gibi nedenler etkili olmuştur.
Sadrazam Baltacı Mehmet Paşa komutasındaki Türk ordusu, Prut nehri yakınlarında Rus ordusunu kuşattı ve Rusya Çarı I. Petro barış istedi (1711). Rusya ile Osmanlı Devleti arasında imzalanan Prut Antlaşması’yla; Osmanlı İmparatorluğu Azak Kalesi ve çevresini alarak Rusları Karadeniz’den uzaklaştırmıştır. Osmanlı Devleti Karlofça ve İstanbul Antlaşmalarıyla kaybettiği yerleri geri alma konusunda ümitlenmiştir. Ayrıca, Prut Savaşı sonunda Osmanlı – İsveç ilişkileri güçlenmiştir.
Osmanlı – Venedik ve Avusturya Savaşları
XVIII. yüzyıl başlarında Osmanlı İmparatorluğu ile Venedikliler arasında savaşların başlamasında;
- Osmanlı Devleti’nin Karlofça Antlaşması’yla kaybettiği Mora Yarımadası’nı geri almak istemesi
- Venediklilerin Karadağlıları Osmanlılara karşı isyana kışkırtmaları
gibi nedenler etkili olmuştur.
Osmanlı Devleti, Venediklilere savaş açarak Mora Yarımadası’nı ele geçirmiştir (1715). Bu gelişme üzerine Karlofça Antlaşması’nın bozulduğunu ileri süren antlaşmanın garantör devleti Avusturya, Osmanlı Devleti’ne savaş açtı (1716). Osmanlı Devleti, Avusturya’ya yenildi.
Osmanlı – Venedik ve Avusturya savaşları Pasarofça Antlaşması’yla sona ermiştir (1718).
Pasarofça Antlaşması’nın sonucunda;
- Osmanlı Devleti; kaybettiği toprakları geri alamayacağını anlamış ve barışçı bir politika takip ederek elinde kalan toprakları korumaya çalışmıştır.
- Osmanlı Devleti Avrupalı devletlerin üstünlüğünü kabul ederek, Avrupa’daki gelişmelerin paralelinde ıslahatlar yapmıştır. Lale Devri’yle başlayan Avrupa’nın etkisi gün geçtikçe artmıştır.
- Balkanların kapısı durumundaki Belgrad’ın Avusturya’ya kaptırılmasından sonra bölgedeki güç dengesi Avusturya’nın lehine bozulmuştur.
Osmanlı - Rusya ve Avusturya Savaşları (1736 - 1739)
Osmanlı Devleti ile İran savaş halindeyken Rusya, Avusturya ile Osmanlı topraklarını paylaşmak amacıyla gizli bir ittifak kurdu.
İki büyük Avrupa devletiyle savaşmak zorunda kalan Osmanlı Devleti, iki cephede de önemli başarılar kazanmıştır.
Fransa’nın araya girmesiyle önce Avusturya, sonra Rusya ile ayrı ayrı Belgrad Antlaşması imzalanmıştır (1739).
Belgrad Anlaşmalarının sonucunda;
- Osmanlı Devleti’nin Karadeniz’deki üstünlüğü kesinleşmiştir.
- Rusların Boğazları tehdidi bir süre engellenmiştir.
- XVIII. yüzyılda Osmanlı Devleti’nin imzaladığı en kârlı antlaşma olmuş ve Avrupa’da uzun süren barış döneminin başlangıcı olmuştur.
- Antlaşmanın imzalanmasında arabuluculuk yapan Fransa, Osmanlı Devleti’nden yeni imtiyazlar elde etmiştir; kapitülasyonlar sürekli hale getirilmiş ve Kudüs’teki kutsal yerlerin yönetimi Katolik olan Fransa’ya bırakılmıştır. Bu gelişmelerden sonra Fransa malları, Osmanlı ülkesinde iyi bir pazara kavuşmuştur.
1768 – 1774 Osmanlı – Rus Savaşı
Rusların Lehistan’ ın iç işlerine karışması Osmanlı - Rus savaşının başlamasına neden olmuştur (1768).
Savaş sırasında Ruslar İzmir Çeşme limanında Osmanlı donanmasını yakmışlar, Rus Orduları karşısında başarısız olan Osmanlı Devleti barış istemiştir.
Küçük Kaynarca Antlaşması ve Önemi
1. Kırım Hanlığı bağımsız bir devlet olacak; sadece dini konularda Osmanlı halifesine bağlı kalacaktır.Bu madde ile;
- Osmanlı Devleti ilk defa halkı Türk ve Müslüman olan bir toprak parçasını kaybetmiştir.
- Osmanlı Devleti siyasal ilişkilerde ilk defa halifeliğin dinsel gücünden yararlanmışıtır. Böylece, Kırım ile dini ve kültürel bağların devam ettirilmesi amaçlanmıştır. Ayrıca, askeri yönden Rusya’yı durduramayan Osmanlı Devleti’nin halifeliğin gücünden yararlanmaya çalışması zayıfladığını göstermektedir.
2. Osmanlı ülkesinde yaşayan Ortodoksların himayesi Rusya’ya verilecektir.
3. Rusya, Osmanlı ülkesinde istediği her yerde konsolosluk açabilecek ve İstanbul’da sürekli elçi bulundurabilecektir.
2. ve 3. maddelerle;
- Rusya’nın Osmanlı Devleti’nin iç işlerine karışmasına ortam hazırlanmıştır.
- Osmanlı ülkesi Rusya’nın etkisine açık hale gelmiştir.
- Osmanlı ülkesinde yaşayan Ortodoksların isteklerini Rusya’ya iletme imkanı doğmuştur.
4. Rusya diğer Avrupa devletlerinin yararlandığı kapitülasyonlardan faydalanacaktır.
5. Rusya Karadeniz’de donanma bulundurabilecek ve Rus ticaret gemileri Karadeniz ve Akdeniz’de serbestçe dolaşabilecektir.
Bu madde ile;
- Karadeniz Türk gölü olma özelliğini kaybetmiştir.
- Rusya tarihinde ilk defa İstanbul ve Çanakkale Boğazlarını geçerek sıcak denizlere çıkma imkanı elde etmiştir.
Osmanlı – Fransa İlişkisi (1798 – 1801)
Fransa’nın Osmanlı Devleti’ne ait olan Mısır eyaletini işgal etmesinde;
- Orta Doğu’ya egemen olarak İngiltere’nin sömürgelerine giden yolları ele geçirmek ve bölgedeki İngiliz çıkarlarına darbe vurmak istemesi
- Fransa’nın Yedi Yıl Savaşları’ndaki kayıplarını telafi etmeye çalışması
- Mısır’ın stratejik ve ekonomik yönlerden önemli bir konumda bulunması
gibi nedenler etkili olmuştur.
Fransızların bölgeye (Akdeniz’e) yerleşmesi çıkarlarına ters düşen İngiltere ve Rusya ittifak yaparak Osmanlı Devleti’nin yanında yer aldılar.
Donanması yanan Napolyon Osmanlı Devleti’ni barışa zorlamak amacıyla Suriye üzerine yürüyerek Akka kalesine kadar ilerledi. Burada Cezzar Ahmet Paşa komutasındaki Nizam – ı Cedit ordusuyla yapılan savaşı Napolyon kaybetti (1799). Bir süre daha devam eden savaş El – Ariş Antlaşması’yla sona ermiştir (1801).
Bu antlaşma ile;
- Mısır yeniden Osmanlı idaresine girmiştir.
- İngiltere, doğu ticaret yolunu tehdit eden Fransa’yı etkisiz hale getirerek Akdeniz’de üstünlük sağlamıştır.
XVII. Yüzyıl Islahatları ve Özellikleri
II. Osman
Osmanlı tarihinde ilk köklü ıslahat girişimleri II. Osman döneminde (1618 – 1622) başlamıştır. II. Osman dönemi yenilikleri şunlardır:
- II. Osman, saray dışından evlilik yaparak sarayı halka açmıştır.
- Şeyhülislam’ın fetva vermek dışındaki yetkilerini elinden aldı. Böylece ilmiye sınıfının devlet işlerine karışması engellenmiştir.
- Zamanın ihtiyaçlarına göre yeni kanunların yapılması planlanmıştır.
- II. Osman Hotin Seferi’nde yeniçerilerin durumunu görünce Yeniçeri Ocağı’nı kaldırmak istedi. Ancak, Genç Osman düşüncelerini zamansız açığa vurduğundan ve ıslahatlar sırasında kendisine yardımcı olacak tecrübeli devlet adamı olmadığından ıslahat planları gerçekleştirilememiştir.
IV. Murat
- Yeniçeri ve sipahi zorbaları ortadan kaldırıldı. Bu durum İstanbul’da asayiş ve güvenliğin kurulmasını sağlamıştır.
- Bütçe açığının saray masraflarının çokluğundan ve lüzumsuz hediye ve bahşişlerden kaynaklandığını görünce bunları azaltmaya çalışmıştır.
- Mali yılın bütçesini önceden hazırlamıştır.
- Divan üyeleri ve diğer yöneticilerden hazineye para aktarmıştır.
- Hazineye borcu olan kişilerden bu borçları tahsil etmiştir.
Köprülü Mehmet Paşa
Köprülü Mehmet Paşa;
- Memleketin iç durumunu ele aldı. Dini yönden fikir ayrılığına düşen İstanbul ulemasını değişik yerlere göndererek kargaşaya son vermiştir.
- Maliyeyi düzene sokan Köprülü Mehmet Paşa, Kuyucu Murat Paşa ve IV. Murat gibi baskı ve şiddet kullanmıştır. Onun ölümünden sonra, kendi tavsiyesiyle oğlu Fazıl Ahmet Paşa sadrazamlığa getirilmiştir.
- Ordu ve donanmayı ele aldı. Çanakkale Boğazı’nı ablukaya alan Venedik donanmasını buradan uzaklaştırıp, Venedik tarafından işgal edilen Limni, Bozcaada ve Gökçeada’yı geri alarak Akdeniz yolunu açmış ve Girit Adası’na yardım göndermiştir.
- Erdel Beyi Rakoçi ve Halep Valisi Abaza Hasan Paşa’nın isyanlarını bastırarak asayişi sağlamıştır.
- Tımarlar eskiden olduğu gibi savaşlarda yararlılık gösterenlere verilmiştir. Anadolu ve Rumeli’deki tımarlı sipahilerin gerçek mevcudunu öğrenmek için yoklamalar yapılmıştır. Haksızlık ve zorbalık yapan devlet memurları engellenerek kanun hakimiyeti kurulmaya çalışılmıştır.
- Devletin duraklamasının ve kötü gidişatın durdurulması için neler yapılması gerektiğine ilişkin devlet ileri gelenlerinden raporlar alınmıştır. XVII. yüzyılın önemli şahsiyetlerinden biri olan Koçi Bey, devletin Kanuni’den sonra düştüğü sıkıntıları, kurumların nasıl bozulduğunu anlattığı “Koçi Bey Risalesi” adlı raporunu IV. Murat’a takdim etmiştir.
- İran üzerine iki defa sefer düzenlendi. Bu seferler sırasında Anadolu’daki Celâliler ortadan kaldırılmış, emniyet ve güvenlik sağlanmıştır.
- Uyuşturucu maddelerin ve tütünün kullanımı, gece sokağa çıkılması yasaklanmıştır.
Tarhuncu Ahmet Paşa
Tarhuncu Ahmet Paşa mali alanda ıslahatlar yaparak devletin gelir – gider dengesini sağlamaya çalışmıştır. Tarhuncu Ahmet Paşa;
- Bazı illerin gelirinin iltizama verilmesini, dirlik sahiplerinin gelirlerinin bir kısmının da hazineye aktarılmasını sağlamıştır.
- Bütçe açığının saray masraflarının çokluğundan ve lüzumsuz hediye ve bahşişlerden kaynaklandığını görünce bunları azaltmaya çalışmıştır.
- Mali yılın bütçesini önceden hazırlamıştır.
- Divan üyeleri ve diğer yöneticilerden hazineye para aktarmıştır.
- Hazineye borcu olan kişilerden bu borçları tahsil etmiştir.
XVIII. Yüzyıl Islahatları ve Özellikleri
Lale Devri
- İlk kez Avrupa’nın önemli merkezlerinde geçici elçilikler açıldı (Paris, Viyana, Moskova ve Lehistan). Osmanlı Devleti, elçilikleri kurmakla; Avrupa’daki teknik, bilimsel ve sosyal gelişmeleri takip etmeyi ve Avrupa devletlerinin politikalarını öğrenmeyi amaçlamıştır.
- Said Efendi ve İbrahim Müteferrika tarafından ilk Türk matbaası kuruldu (1727). İbrahim Müteferrika’nın evinde kurulan bu ilk Osmanlı matbaasında dini kitaplar hariç tarih, coğrafya ve edebiyata ait bazı kitaplar basılmıştır. Matbaada basılan ilk eser Vankulu Lügati adlı sözlüktür.
Osmanlı Devleti’nde binlerce insan hattatlık yaparak geçimlerini sağlıyordu. Bu insanları mağdur etmemek amacıyla devlet önceleri matbaada dini kitapların basımını yasaklamıştır.
- Yeniçerilerden oluşturulan bir itfaiye örgütü kurulmuştur (Tulumbacılar).
- Yalova’da bir kağıt imalathanesi kurulmuştur.
- İstanbul’da bir kumaş ve çini imalathanesi açılmıştır.
- İlk defa çiçek hastalığı için aşı bulunmuştur.
- Kütüphaneler açılmıştır (En önemlileri Enderun ve Yeni Cami kütüphaneleridir).
- Askeri alanda esaslı bir ıslahat görülmemiş, sınırlarda bazı kaleler ve istihkamlar yaptırılmıştır. Ayrıca İstanbul surları onarılmıştır.
- Doğu klâsiklerinden bazı eserler Türkçeye tercüme edilmiştir.
- Resim, minyatür, edebiyat ve az da olsa bilim alanında gelişmeler gözlenmiştir.
- Avrupa’dan Rokoko ve Barok tarzı mimari örnek alınarak çeşitli eserler yapılmıştır.
- Osmanlı mimarisinin Avrupa mimarisinin etkisinde kalması sonucunda sivil mimari ön plana çıkmıştır.
Osmanlı Devleti bu dönemde sadece Doğu’da İran’la savaşmıştır.
- Lâle Devri Patrona Halil İsyanı ile sona ermiştir.
I. Mahmut
- l. Mahmut orduya düzen vermenin ve Avrupa orduları gibi savaşa hazırlanmanın lüzumunu anlamış ve bu işi Fransız asıllı Humbaracı Ahmet Paşa’ya (Kont dö Boneval) vermiştir.
Ahmet Paşa;
- Osmanlı ordusundaki Humbaracı ve Topçu sınıfını ıslah etmiştir.
- Ordunun ıslahı için raporlar hazırlamıştır.
- Subay yetiştirmek amacıyla Kara Mühendishanesi’ni kurmuştur (1734). Böylece Avrupa tarzında ilk teknik okul açılmıştır.
- Emrindeki kıtaları Avrupa ordularının düzenine göre örgütlemiş, bölük, tabur ve alay örgütlerini oluşturmuştur.
III. Mustafa
Bu dönemin ıslahatlarını Sadrazam Koca Ragıp Paşa ve Baron dö Tot yapmıştır:
- III. Mustafa lüzumsuz masrafları keserek maliyede ıslahat yaptı. İlk defa bu dönemde iç borçlanma sistemi (esham) uygulanmıştır.
- Fransızca’dan matematik ve astronomiyle ilgili kitaplar tercüme edilmiştir.
- Fransa’dan getirilen Baron dö Tot topçu ve istihkam askerlerini ıslah etmiştir.
- Sürat Topçu Ocağı kuruldu. Bu ocak Avrupa tarzında yetiştirilmiştir.
- Tophane ıslah edilmiştir.
- Deniz subayı yetiştirmek amacıyla Deniz Mühendishanesi kurulmuştur.
- Çeşme faciasından sonra tersane ıslah edilerek yeni bir donanma kurulmuştur.
I. Abdülhamit
Devrin ileri gelen ıslahatçı devlet adamları Halil Hamit Paşa ve Cezayirli Hasan Paşa’dır.
- Halil Hamit Paşa, Sürat Topçu Ocağı’nı genişleterek mevcudunu artırmıştır.
- İstihkam Okulu açıldı. Lağımcı ve Humbaracı ocaklarının gelişmesi sağlandı. Kara ve deniz kuvvetlerini ıslah etmek için Avrupa’dan çok sayıda mühendis ve uzman getirilmiştir.
- Yeniçerilerin sayımı yapıldı. Tımar sisteminde düzenlemeye gidildi. Ulufe alım satımı yasaklandı. Halil Hamit Paşa maliyeyi düzeltmek için çalışmalar yaptı. Ancak başarılı olamadı.
III. Selim
III. Selim döneminde yapılan ıslahatlara Nizam-ı Cedit adı verilmiştir. Bu dönem ıslahatlarının ağırlık merkezini askeri ıslahatlar oluşturmuştur.
- Nizam-ı Cedit Ordusu kuruldu. Bu ordu yeniçerilerden seçilen ve Anadolu’dan getirilen askerlerden kurulmuştur. Avrupa tarzında eğitilen bu ordu ilk askeri başarısını Akka’da Fransızlara karşı kazanmıştır. Ordunun giderleri yeni kurulan İrad-ı Cedit hazinesi tarafından karşılanmıştır.
- III. Selim donanmaya önem vermiş ve tersaneyi ıslah etmiştir.
- Mühendishane-i Berr-i Hümayun (Kara Mühendishanesi) ve Mühendishane-i Bahr-i Hümayun (Deniz Mühendishanesi) adıyla okullar genişletilmiştir.
- Avrupa’daki gelişmeleri takip etmek ve Osmanlı Devleti hakkındaki düşüncelerini öğrenmek amacıyla Avrupa’nın önemli merkezlerinde sürekli elçilikler kurulmuş, Paris, Londra, Viyana ve Berlin’e elçiler gönderilmiştir.
- Ülke parasının değerini korumak için yerli malı özendirilmiştir.
- Resmi devlet matbaası kurulmuştur.
- İlmiye sınıfının ıslahı için çalışıldı. Yeni kitaplar tercüme edilmiş ve Fransızca devletin ilk resmi yabancı dili haline getirilmiştir.
III. Selim tarafından yapılmak istenen ıslahatlar; yeniçerilerin tepkisi, devlet adamlarının lüks ve israfa dalmaları, İrad-ı Cedit hazinesi için konulan vergilerin toplumda meydana getirdiği huzursuzluk ve yabancı elçilerin aleyhte propaganda yapmaları gibi nedenlerden dolayı başarılı olamamıştır.
Kabakçı Mustafa İsyanı’yla III. Selim öldürülmüş (1807) ve Nizam-ı Cedit ıslahatları ortada kalmıştır.
XVIII. Yüzyıl Islahatlarının Genel Özellikleri
- Osmanlı Devleti, Avrupa’nın gerisinde kaldığını anlamış ve Avrupa’yı örnek alarak yenilikler yapmıştır.
- Islahatlar padişah ve devlet adamları tarafından yapılmış, halkın ıslahatlar konusunda bir isteği ve desteği olmamıştır.
- Savaşların yenilgiyle sonuçlanması ve toprak kayıplarının devam etmesi, ıslahatların askeri alanda yapılmasına neden olmuştur.
- Islahatlar, gösterilen tepkiler yüzünden (özellikle yeniçerilerin) devamlı olmamıştır.
- XVII. yüzyıl ıslahatlarına göre daha esaslı ıslahatlar yapılmıştır. Ancak, ıslahatlarla amaçlanan hedefler gerçekleştirilememiş ve devlet çöküntüden kurtarılamamıştır.
XIX. Yüzyıl Siyasal Olayları
Milliyetçilik Hareketleri
Çok uluslu bir yapıya sahip olan Osmanlı İmparatorluğu, Fransız İhtilâli’nin getirdiği ulusçuluk akımından en fazla etkilenen devlettir.
XVIII. ve XIX. yüzyıllarda Rusya başta olmak üzere İngiltere ve Fransa Osmanlı Devleti içinde yaşayan ulusları kışkırtmışlardır. Bu kışkırtmalar sonucunda Balkanlarda Sırplar ve Yunanlılar ayaklanmıştır.
Sırp İsyanı
Osmanlı İmparatorluğu’na karşı ilk milliyetçilik isyanı Sırplar tarafından başlatılmıştır. Sırpların isyan etmesinde;
- Rusya ve Fransa gibi Avrupa devletlerinin kışkırtmaları
- Osmanlı merkezi otoritesinin zayıflaması
- Toprak düzeninin bozulması
- Savaş alanı haline gelen Sırbistan topraklarının sık sık el değiştirmesi
- Sırbistan’da görev yapan memurların ve yeniçerilerin halka karşı sorumsuz davranışları
- Milliyetçilik düşüncesinin Sırplar arasında yayılması
gibi nedenler etkili olmuştur.
1806 – 1812 Osmanlı – Rus Savaşları sonucunda imzalanan Bükreş Antlaşması’yla Osmanlı Devleti Sırplara bazı ayrıcalıklar vermiştir (1812). Bu ayrıcalıklarla yetinmeyen Sırplar, bağımsızlık yolunu açacak imtiyazlar isteyerek ayaklandılar. Osmanlı Devleti, Rusların olaya karışmasını engellemek için Sırplara yeni haklar tanımıştır (1815). Yunan isyanının başlamasından sonra yeniden ayaklanan Sırplar Edirne Antlaşması’yla özerk bir devlet haline gelmiştir (1829). Böylece, iç işlerinde serbest hale gelen Sırplar, Rusların Osmanlı Devleti’ne baskıları sonucunda Berlin Antlaşması’yla bağımsız olmuşlardır (1878).
Yunan İsyanı
Osmanlı İmparatorluğu’nda diğer uluslardan daha fazla imtiyaza sahip olan Rumların ayaklanmasında;
- Milliyetçilik akımının Rumlar arasında yaygınlaşması
- Rusya, İngiltere ve Fransa gibi Avrupa devletlerinin Rumları isyana kışkırtmaları
- Yunanlıların eski Bizans İmparatorluğu’nu yeniden kurmak istemeleri
- gibi nedenler etkili olmuştur.
- Ticaret faaliyetleri yapan Rumların zenginleşmeleri
- Rumların okullar ve cemiyetler kurarak yapacakları isyan hareketlerine ortam hazırlamaları (Bu cemiyetlerden en önemlisi Etnik–i Eterya’dır.)
- Rumların Divan–ı Hümayun elçilik tercümanlığı gibi devletin önemli memurluklarında görev almaları
- Rumların Avrupalı devletler tarafından desteklenmesi
- Osmanlı Devleti’nin Yanya valisi Tepedelenli Ali Paşa’nın isyan etmesi ve devletin isyanı bastırmak için uğraşması
gibi gelişmeler Yunan isyanının çıkmasına, yaygınlaşmasına ve başarıya ulaşmasına ortam hazırlamıştır.
Yanya valisi Tepedelenli Ali Paşa’nın isyanından yararlanan Rumlar Mora’da isyan başlattılar (1821). Osmanlı Devleti kısa sürede yayılan isyanı bastıramadı. Padişah II. Mahmut, Girit ve Mora valiliklerinin kendisine verilmesi şartıyla Mısır valisi Mehmet Ali Paşa’dan yardım istedi. İbrahim Paşa komutasında Mora’ya gelen Mısır kuvvetleri kısa sürede isyanı bastırdı. Fakat bu gelişme Rusya, İngiltere ve Fransa’nın tepkisini çekmiş ve bu devletler birleşerek Navarin Limanı’nda Osmanlı ve Mısır donanmalarını yakmışlardır. (1827).
Navarin faciası sonucunda;
- Yunan isyanı yeniden başlamıştır.
- Doğu Akdeniz’de Ruslara karşı deniz gücü kalmamıştır.
- Rusya, Osmanlı Devleti’ne savaş açmıştır.
gibi nedeler etkili olmuştur.
Osmanlı – Rus Savaşı (1828 – 1829)
Ruslar Rumeli’den ilerleyerek Edirne’yi, Doğu Anadolu’da ise Erzurum’u ele geçirdiler. Avrupa devletlerinden destek alamayan Osmanlı Devleti zor durumda kalmış ve Edirne Antlaşması’nı imzalayarak savaşa son vermiştir (1829).
Osmanlı Devleti açısından önemli sonuçlar doğuran Edirne Antlaşması’yla;
- Milliyetçilik isyanları başarıya ulaşmış ve Yunanistan’ın bağımsız olması imparatorluk içindeki diğer uluslara örnek olmuştur.
- Osmanlı Devleti geniş toprak kaybına uğramıştır.
- Devlet ekonomik sıkıntı içerisine girmiş ve yapılacak ıslahatlar aksamıştır.
- Yunanistan’ın bağımsız olması üzerine Rum isyanı sırasında Mısır valisi Mehmet Ali Paşa’ya verilmesi kararlaştırılan Mora Yarımadası kaybedilmiştir. Mehmet Ali Paşa’nın Mora yerine Suriye valiliğini istemesi padişah ile Mehmet Ali Paşa arasında anlaşmazlığa ve Mısır isyanının çıkmasına neden olmuştur.
Mısır Sorunu
Yunan isyanının bastırılmasında etkili olan Mehmet Ali Paşa’ya Girit valiliği verildi. Ancak, Yunan isyanı sonrasında Mora Osmanlı Devleti’nin elinden çıktığı için Mehmet Ali Paşa’ya verilemedi. Mehmet Ali Paşa II. Mahmut’tan Mora’ya karşılık Suriye valiliğini istedi. Bu isteğin kabul edilmemesi üzerine Mehmet Ali Paşa Suriye’ye güçlü bir ordu gönderdi (1831). İbrahim Paşa komutasındaki Mısır kuvvetleri üzerlerine gönderilen Osmanlı ordularını mağlup ederek Kütahya’ya kadar ilerlediler (1833). II. Mahmut Osmanlı Devleti’nin düşmanı Rusya’dan yardım istedi. Rusya’nın gönderdiği bir filo İstanbul Boğazı’nı geçerek Büyükdere önlerine geldi. İngiltere ve Fransa, Rusya’nın Akdeniz’e inmesini istemediklerinden dolayı padişah II. Mahmut ile anlaşması için Mehmet Ali Paşa’ya baskı yaptılar. Sonuçta; Mısır sorunu iç sorun olmaktan çıkmış, Avrupa sorunu haline gelmiştir.
Avrupalı devletlerin baskılarına dayanamayan Mehmet Ali Paşa Osmanlı Devleti’yle Kütahya Antlaşması’nı imzalamıştır (1833). Bu antlaşmaya göre; Mehmet Ali Paşa’ya Mısır ve Girit valiliklerine ek olarak Suriye valiliği, oğlu İbrahim Paşa’ya da Adana valiliği verilmiştir. Böylece, Kütahya Antlaşması’yla Mısır sorunu geçici olarak çözümlenmiştir.
Kendini güvence altında hissetmeyen II. Mahmut Rusya ile arasında sekiz yıl sürecek Hünkâr İskelesi Antlaşması imzalamıştır (1833).
Hünkar İskelesi Antlaşması’yla;
- Rusya, Karadeniz’de tam güvenlik sağlamıştır.
- Osmanlı Devleti, Mehmet Ali Paşa’nın herhangi bir hareketine karşı Rusya’nın desteğini sağlamıştır.
İngiltere bu antlaşmaya tepki göstermiş ve Boğazlar sorunu ortaya çıkmıştır.
- Osmanlı Devleti, Boğazlar üzerindeki egemenlik hakkını son defa tek başına kullanmıştır.
Osmanlı Devleti, Rusya’nın himayesi altına girmiştir.
Osmanlı Devleti Mehmet Ali Paşa’ya karşı İngiltere’nin desteğini sağlamak için Balta Limanı Antlaşması’yla ekonomik imtiyazlar vermiştir.
Mısır sorununu çözümlemek için büyük devletler Londra’da bir konferans düzenlediler.
Londra Sözleşmesi’ne göre;
- Mısır özerk bir eyalet haline gelmiştir.
- Mısır sorunu çözümlenmiştir.
- Mısır isyanı, Osmanlı Devleti’nin bir valisine söz geçiremeyecek kadar zayıfladığını ortaya koymuştur.
Mısır sorununun çözümlenmesinden sonra Avrupalı devletler Boğazlar sorununu ele aldılar. Yapılan görüşmeler sonucunda Londra Boğazlar sözleşmesi imzalandı (1841).
Boğazlar sözleşmesine göre;
- Boğazlar, uluslararası bir statü kazanmıştır.
- Rusya, Hünkâr İskelesi Antlaşması ile elde ettiği imkânları kaybetmiştir.
- İngiltere ve Fransa bu antlaşmadan kârlı çıkmıştır.
- Osmanlı Devleti’nin boğazlar üzerindeki mutlak egemenliği sona ermiştir.
Kırım Savaşı
Kırım Savaşı’nın Nedenleri
- Rusya’nın tarihi emellerini gerçekleştirerek sıcak denizlere ulaşmak istemesi
- Rusya’nın kutsal yerler sorununu gündeme getirmesi
- İstanbul’a gelen Rus elçisinin protokol kurallarına uymaması ve devlet adamlarına baskı yapması üzerine Osmanlı Devleti’nin elçiyi ülkesine göndermesi
- Rusya’nın Osmanlı Devleti’ne Ortodoks Kilisesi’nin kutsal yerlerle ilgili isteklerini onaylattıktan sonra, Osmanlı sınırları içindeki bütün Ortodoksların Rusya tarafından himaye edilmesini istemesi
1853 yılında Rusya’nın Eflak ve Boğdan’ı işgal etmesi üzerine Kırım Savaşı başlamıştır (1853). Rusya kısa bir süre sonra Sinop’a baskın yaparak Osmanlı donanmasını yaktı.
Bunun üzerine İngiltere ve Fransa, Osmanlı Devleti ile bir ittifak antlaşması imzalayarak Rusya’ya savaş ilan ettiler (1854).
Müttefikler Kırım’da Sivastopol’u ele geçince Rus çarı barış istemek zorunda kaldı. Yapılan görüşmeler sonucunda Paris Antlaşması imzalandı (1856).
Paris Antlaşması ve Önemi
1. Osmanlı Devleti Avrupa devleti sayılacak, devletler genel hukukundan yararlanacak ve toprak bütünlüğü Avrupalı devletlerin garantisi altında olacaktır.
- Osmanlı Devleti, Avrupalı devletlerin garantisi altına girmekle, kendini koruyamayacak kadar zayıf bir devlet olduğunu kabul etmiştir.
- İngiltere ve Fransa, çıkarlarının tehlikeye girmesine seyirci kalmayacaklarını göstermişlerdir.
2. Karadeniz tarafsız hale getirilecek, sadece ticaret gemilerine açık olacak; Osmanlı Devleti ve Rusya, Karadeniz’de savaş gemisi bulunduramayacak ve tersane kuramayacaklardır.
- Osmanlı Devleti savaşta galip gelmesine rağmen, yenik bir devlet durumuna düşürülmüştür.
- Rusya’nın Osmanlı Devleti üzerindeki emelleri bir süre için engellenmiştir.
- İngiltere ve Fransa, Akdeniz’deki güvenliklerini korumuşlardır.
3. Boğazlar konusunda 1841 tarihli Londra Boğazlar Antlaşması geçerli olacaktır.
- Boğazlar üzerinde uluslararası statü devam etmiştir.
4. Eflak ve Boğdan’ın sahip oldukları haklar ve ayrıcalıklar genişletilecek, bu beyliklerin ve Sırbistan’ın hakları antlaşmayı imzalayan devletlerin ortak garantisi altında bulunacaktır.
- Avrupalı büyük devletler Osmanlı Devleti’nin içişlerine karışmışlardır.
- Osmanlı Devleti’nin egemenlik haklarına müdahale edilmiştir.
- Büyük devletler Balkan uluslarının bağımsızlığına ortam hazırlamışlardır.
5. Avrupa devletleri Islahat Fermanı’nı memnunlukla karşılamışlar ve Osmanlı Devleti’nin içişlerine karışmamayı kabul etmişlerdir.
- Islahat Fermanı’nın antlaşmada yer alması Avrupalı devletlerin Osmanlı Devleti’nin içişlerine karışmalarına zemin hazırlamıştır.
- Islahat Fermanı Avrupalı devletlerin baskısıyla hazırlanmıştır.
Osmanlı İmparatorluğu’nun Dağılması
Panislavizm Hareketleri
Slav asıllı toplulukları (Rus, Sırp, Hırvat, Slovak, Bulgar, Ukrayn, Sloven, v.s.) siyasal ve kültürel bakımdan birleştirmek isteyen harekete Panislavizm denilir.
Rusya Panislavizm politikasıyla; Osmanlı Devleti’nin iç işlerine karışmayı ve bu devleti yıkmayı, Balkanlara egemen olmayı ve Balkanlar üzerinden sıcak denizlere ulaşmayı amaçlamıştır.
Balkanlarda Ayaklanmalar
Rusya, tarihi emellerine ulaşabilmek amacıyla Balkan uluslarını Osmanlı İmparatorluğu’na karşı kışkırttı. 1876’da Bulgarlar, arkasından Karadağlılar ve Sırplar ayaklandılar. Osmanlı tarihinde bu gelişmelere “Balkan Bunalımı” denilmiştir.
1877 – 1878 Osmanlı – Rus Savaşı
Avrupalı Devletler İstanbul’da konferans düzenleyerek uluslarına özerklik verilmesini istemişler, bu teklifleri Osmanlı Devleti kabul etmemiştir. Bunun üzerine Osmanlı Devleti’ne savaş açan Ruslar Osmanlı orduları karşısında büyük başarılar kazanmışlar ve Edirne’yi alarak İstanbul yakınlarındaki Çatalca’ya kadar ilerlemişlerdir.
İstanbul’un Rusların eline geçmesinden çekinen Osmanlı Devleti barış istedi. Barış görüşmeleri Ayastefanos’ta (Yeşilköy) yapıldı (Mart 1878).
Rusya’nın çok güçlenmesi menfaatlerine ters düşen İngiltere’yi harekete geçirdi. Avusturya, Balkanlara yayılmayı amaçladığından antlaşmaya tepki gösterdi. Almanya da bu devletlere katılınca Ayastefanos Antlaşması uygulanmamıştır.
Rusya, yeni bir savaşı göze alamadığından Berlin’de bir kongre toplanmasını kabul etti.
Berlin Kongresi’ne Osmanlı Devleti, Rusya, İngiltere, Avusturya, Fransa, İtalya ve Almanya katıldı. Görüşmeler sonunda Berlin Antlaşması yapıldı (1878).
Bu antlaşmaya göre;
- Osmanlı Devleti’nin tek kârı Doğu Beyazıt olmuş, ancak Kıbrıs’ı İngilizlere üs olarak vermiştir.
- Ermeni sorunu, Berlin Antlaşması’yla uluslararası politika konusu haline gelmiştir.
- Bulgaristan’ın parçalanmasıyla Rusya’nın Balkan egemenliği ve Ege Denizi’ne inmesi engellenmiştir.
- Osmanlı Devleti, Berlin Kongresi’nde Avrupalı devletlerin hedefi haline gelmiştir. Bunun sonucunda kongre Osmanlı Devleti’nin paylaşım pazarlığı haline gelmiş, Osmanlı Devleti’nin dağılması hızlanmıştır.
- Bu dönemde İngiltere de Osmanlı Devleti’nin parçalanması girişimlerine katılmıştır. Osmanlı Devleti’nin denge politikasında İngiltere’nin yerini Almanya almıştır.
- Osmanlı Devleti Anadolu’da ve Balkanlarda geniş toprak kaybına uğramıştır. Rumeli’deki Türkler güvenli yerlere göç etmişler ve Rumeli’de Türk nüfusu azalmıştır.
Dağılmayı Önleme Çabaları
Osmanlı Devleti’nin dağılmasını önlemek ve siyasal varlığını sürdürmek amacıyla bazı düşünce akımları ortaya çıkmıştır.
Osmanlıcılık
Osmanlıcılık fikri Tanzimat döneminin sonlarına doğru ilk defa Genç Osmanlılar adı verilen aydınlar tarafından ortaya atılmıştır. Osmanlıcılık fikrini savunan Genç Osmanlılar, devletin sınırları içerisinde yaşayan bireyler arasında dil, ırk ve din bakımından hiç bir ayrım gözetmeksizin aynı haklara sahip oldukları kabul edilirse, Osmanlı toplumu içinde bir kaynaşma ve dayanışma sağlanacağı düşüncesindeydiler.
Ancak;
- Azınlıkların bağımsız olmak istemeleri ve ulusçuluk akımının yaygınlaşması
- Avrupalı devletlerin azınlıkları kışkırtmaları ve korumaları
- Balkanlarda isyanların çıkması ve Anadolu’da Ermeni olayları
Osmanlıcılık düşüncesinin gerçekleşmesinin mümkün olmadığını göstermiştir.
İslâmcılık
İslâmcılık düşüncesiyle; imparatorluk içindeki Müslüman unsurlar arasında birlik ve beraberliği sağlamak ve imparatorluk dışındaki Müslümanların Halifelik kurumunun dini gücü etrafında birleştirilerek beraber hareket edilmesi amaçlanmıştır.
II. Abdülhamit, “İslâmcılık” düşüncesini, resmi bir politika olarak benimsemiştir. Birinci Dünya Savaşı’nda Arapların İngilizlerle birlikte hareket ederek Türk askerlerine saldırmaları, İslâmcılık görüşünün Osmanlı Devleti’nin bütünlüğünü korumada başarılı olamadığını göstermiştir.
Türk Birliği (Turancılık)
Türkçülük akımı, bir kültür hareketi olarak başlamış, ancak daha sonra siyasal bir karakter kazanmıştır. Turancılık düşüncesinin amacı, Türkleri bir ülkede, bir yönetim ve bayrak altında toplamaktı.
Turancılık, İttihat ve Terakki Partisi’nin programında yer almış, devlet yönetimine yansıtılmıştır. Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşı’nda yenilmesi, Turancılık hareketini zayıflatmıştır.
Türkçülük
Osmanlı Devleti, Balkan Savaşlarının olumsuz sonuçları nedeniyle kendisini yıkan ögelerden birinin milliyet ve millet kavramı olduğunu anlamıştı. Osmanlıcılık ve İslâmcılık anlayışının terkedilmesiyle ülkede, Türkçülük akımı ön plana çıkarıldı. Bu akımın öncülerinden Ziya Gökalp, çalışmalarıyla Türkçülük akımına toplumsal bir içerik kazandırmıştır.
Batıcılık
Batıcılık, II. Meşrutiyet döneminde bir düşünce akımı haline geldi. Bu görüş, devletin Batılılaşmasıyla kurtulabileceğini ve bunun için çeşitli alanlarda ıslahatlar yapılması gerektiğini savunmuştur.
II. Mahmut Dönemi’nde Yapılan Islahatları
Sened-i İttifak (1808)
Bu senet II. Mahmut ile âyânlar arasında imzalanmıştır.
Âyanlarla II. Mahmut arasında Sened-i İttifak’ın yapılmasında Alemdar Mustafa Paşa önemli rol oynadı. Sened-i İttifak ile Osmanlı Devleti âyanların varlığını ve haklarını tanımıştır.
Askeri Alanda Yapılan Yenilikler
Nizam-ı Cedit’in yerine Sekban-ı Cedit ismiyle yeni bir ocak kurdu. Ancak yeniçerilerin isteğiyle Sekban-ı Cedit Ocağı kaldırıldı.
Sekban-ı Cedit’in kaldırılması yeniçerilerin şımarmasına neden oldu. II. Mahmut yeniçerilerden Eşkinci adıyla yeni bir ocak kurdu. Bu ocak Avrupa tarzında eğitim yapacaktı. Yeniçeriler “eğitim istemeyiz” diyerek, ayaklandılar. Buna karşılık halk, esnaf, medrese öğrencileri, topçu birlikleri padişahın yanında toplanarak Yeniçeri Ocağı’nı kaldırdılar (1826).
Böylece;
- Padişahın devlet yönetimindeki otoritesi yeniden güçlenmiştir.
- Yeniliklere engel olan bir kurum ortadan kaldırılmıştır.
Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasından sonra yerine Asakir-i Mansure-i Muhammediye adıyla yeni bir askeri örgüt kuruldu. Bu ordu çağdaş nitelikli merkez ordusu olarak kuruldu (Bölük, tabur, alay, şeklinde düzenlenmiştir).
Hükümet ve Yönetim Alanında Yapılan Yenilikler
- XVIII. yüzyıldan itibaren önemini kaybeden Divan örgütü kaldırılarak yerine bugünkü anlamda bakanlıklar (nazırlıklar) kuruldu.
- Devlet memurları dahiliye ve hariciye diye ayrılmıştır. Tımar ve zeamet kaldırılarak devlet memurlarına maaş bağlanmıştır.
- Görevden alınan veya ölen devlet adamlarının mal varlığına el koymak demek olan müsadere usulü kaldırıldı. Böylece II. Mahmut, mülkiyet hakkının güvence altına alınmasını amaçlamıştır.
- Osmanlı uyruğundaki herkese tam bir din ve mezhep özgürlüğü tanınmıştır.
- İller merkeze bağlanmış ve âyanlıklar kaldırılmıştır.
- Anadolu ve Rumeli’de ilk defa askeri amaçlı nüfus sayımı yapılmıştır (1831).
Eğitim ve Kültür Alanlarında Yapılan Yenilikler
- Medreselerin yanında Avrupa tarzında eğitim kurumları açıldı. Bu dönemde İlköğretimin zorunluluğu kabul edildi.
- İlk defa bu dönemde Fransa’ya öğrenci gönderilmiş, yabancı dil bilen Müslüman çevirmenler yetiştirilmiştir.
Ekonomi Alanında Yapılan Yenilikler
- Vergilendirmede adalet esasları göz önüne alınmış ve bazı vergiler kaldırılmıştır.
- Yerli malların kullanılması teşvik edilmiştir. Osmanlı parasının dışarıya çıkışını önlemek için yabancı kumaştan elbise yapılması yasaklanmıştır.
- Yeni kurulan ordunun elbise ve ayakkabı ihtiyacının karşılanması için Bakırköy’de bez, Eyüp’te iplik, İzmit’te çuha ve Beykoz’da deri fabrikaları kurulmuştur.
- Osmanlı tüccarlarının yabancı tüccarlarla rekabet edebilmesi için gümrük vergilerinde kolaylık sağlanmıştır.
Tanzimat Dönemi (1839 - 1876)
Tazminat Fermanı
Tanzimat Fermanı’nın ilan edilmesinde;
- Osmanlı Devleti’nin varlığını kendi kuvvetiyle koruyamayacağını anlamasından sonra Avrupalı devletlerin desteğini sağlamak istemesi
- Rusya’nın Hristiyan halka yeni haklar verilmesi için yaptığı baskıların önlenmek istenmesi
- Osmanlı Devleti’nin kanunlarda bazı düzenlemeler yapmak istemesi
gibi nedenler etkili olmuştur.
1. Müslüman ve Hristiyan bütün halkın ırz, namus, can ve mal güvenliği devletin güvencesi altında olacaktır.
Bu hükümle; din ve mezhep ayrımı gözetilmeksizin halka eşitlik ve devlet güvencesi verilmiştir.
2. Vergiler herkesin gelirine göre düzenli bir şekilde toplanacaktır.
Bu hükümle; vergilerin toplanmasındaki eşitsizlik ve haksızlıklar ortadan kaldırılmaya çalışılmıştır.
3. Askerlik işleri düzene konulacak, askere alma ve terhis işleri sağlam esaslara bağlanacaktır.
Bu hükümle;
- Askerlikte ocak usulü ortadan kaldırılmış, askerlik vatan görevi haline getirilmiştir.
- Hristiyanların askerlik yapması zorunlu hale getirilmiştir.
4. Mahkemeler açık olarak yapılacak ve hiç kimse haksız yere idam edilmeyecektir.
5. Herkes mal ve mülküne sahip olacak, miras bırakabilecek ve müsadere kaldırılacaktır.
Bu hükümle; şahısların mülkiyet hakkı devlet garantisi altına alınmıştır. Böylece sermaye birikimine ortam hazırlanmıştır.
6. Rüşvet ve iltimas kaldırılacaktır.
7. Herkes kanun önünde eşit olacaktır.
Bu hükümle; tüm Osmanlı vatandaşları arasında eşitliğin sağlanması istenmiş, bu durum Osmanlıcılık fikrine esas olmuştur.
Islahat Fermanı
Islahat Fermanı’nın başlıca maddeleri şunlardır:
1. Din ve mezhep özgürlüğü sağlanacak, okul, kilise ve hastane gibi binalar tamir ve yeniden inşaa edilebilecektir.
Bu hükümle; Hristiyanlara tam bir dini serbestiyet getirilmiş, açılan okullar milli isyanların artmasına neden olmuştur.
2. Hristiyan ve Musevilere karşı küçük düşürücü sözler ve deyimler kullanılmayacaktır.
Bu hükümle; gayrimüslimlerin isyanlarının önlenmesi ve Müslüman – Hristiyan çatışmasının ortadan kaldırılması amaçlanmıştır.
3. Hristiyan ve Museviler devlet memuru olabilecek, çeşitli okullara girebilecektir.
Bu hükümle; Hristiyanlarla Müslümanlar arasındaki en önemli ayrılık giderilmiştir.
4. İşkence, dayak ve angarya kaldırılacaktır.
5. Vergiler herkesin gelirine göre toplanacak ve iltizam usulü kaldırılacaktır.
6. Askerlik için nakdi bedel kabul edilecektir.
Bu hükümle; Hristiyanlar para ödeyerek askerlik görevinden muaf tutulmuştur.
7. Hristiyanların il meclisine üye olmaları kabul edilecektir.
Islahat Fermânı’ndan sonra Hristiyanların çoğunlukta olduğu yerlerde yerel yönetim Hristiyanların denetimine geçti. Bu da devletin parçalanmasını hızlandırmıştır.
8. Yapılacak antlaşmalarla yabancı uyruklular vergilerini vermek şartıyla mal ve mülk sahibi olabileceklerdir.
Bu hüküm, yabancı sermayenin ülkede yatırım yapmasına olanak sağlamıştır.
9. Mahkemeler açık yapılacak, herkes kendi dinine göre yemin edecektir.
10. Patrikhanede yeni meclisler kurulacak, bu meclislerin aldığı kararlar Babıali tarafından tasdik edildikten sonra yürürlüğe girecektir.
Bu hüküm, Balkanlarda yeni Hristiyan devletlerin kurulmasına yol açmıştır.
11. Tarım ve ticaret işleri düzenlenecek, herkes şirket ve banka gibi ticari nitelikli kurumlar açabilecektir.
Meşrutiyet Dönemi
1. I. Meşrutiyet’in İlanı ve Kanun–ı Esasi
I. Meşrutiyet’in ilan edilmesinde;
- Yeni Osmanlıların Meşrutiyet’in ilan edilmesi için çalışmaları
- İstanbul Konferansı’nda Osmanlı Devleti aleyhine karar alınmasının önlenmek istenmesi
- İmparatorluk içindeki ulusların isyan etmelerinin önlenmek istenmesi
etkili olmuştur.
Kanun–ı Esasi’nin Önemli Maddeleri
1. Saltanat ve hilafet hakkı ve makamı Osmanoğulları soyunun en büyük erkek evladına aittir.
Bu madde Osmanlı Meşrutiyeti’nin monarşik karakter taşıdığını göstermektedir.
2. Devletin dini İslam’dır. Yasalar dini hükümlere aykırı olamaz.
Bu madde Osmanlı anayasasının teokratik ağırlıklı bir yapıya sahip olduğunu gösterir.
3. Yasama görevi; Âyan Meclisi ve Mebusan Meclisi’ne verilmiştir.
4. Ayan Meclisi üyeleri padişah tarafından ölünceye kadar tayin edilebilecekti. Mebusan Meclisi’nin üyeleri dört yılda bir yapılan seçimle her ellibin Osmanlı erkeğinin seçeceği milletvekillerinden oluşacaktır.
Osmanlı Devleti’nde parlamenter sisteme geçilmiştir.
5. Yürütme yetkisi; başında padişahın bulunduğu Bakanlar Kurulu’na (Heyet-i Vükela’ya) verilmiştir.
6. Kanun teklifini sadece hükümet yapabilecektir.
Bu maddeler Mebuslar Meclisi’nin etkinliğini azaltmış ve bir danışma meclisi durumuna düşürmüştür.
7. Bakanlar Kurulu’nun başkan ve bakanlarını padişah seçer, atar ve gerektiğinde azleder.
8. Mebuslar Meclisi’nin başkanı ve iki yardımcısı Meclisin gösterdiği adaylar arasından padişah tarafından seçilir.
9. Meclisi açmak ve kapatmak padişaha aittir.
10. Hükümet Meclise karşı değil, padişaha karşı sorumlu olacaktır.
Bu madde, padişahın yetkilerinin milli iradenin üstünde olduğunu göstermektedir.
11. Anayasada kişi özgürlüğü, öğretim ve öğrenim özgürlüğü, mülkiyet hakkı, din özgürlüğü, basın özgürlüğü, konut dokunulmazlığı, vergi eşitliği, yasal eşitlik ve dilekçe hakkı gibi temel haklar yer almıştır.
Osmanlı Devleti’nde kişisel haklar ve özgürlükler genişlemiş ve anayasa güvencesine alınmıştır.
12. Padişah, devlet güvenliğini bozduğu gerekçesiyle polis araştırması yaptırabilecek ve sonunda suçlu görülen kişileri sürgüne gönderebilecektir.
- Kanun-ı Esasi Türk tarihinin Avrupa tarzındaki ilk anayasasıdır.
- Halk ilk defa Padişahın yanında yönetime ortak olmuş ve I. Meşrutiyet Dönemi başlamıştır. (1876 - 1908)
II. Meşrutiyet’in İlanı
II. Abdülhamit’in Mebuslar Meclisi’ni kapatması ve anayasayı yürürlülükten kaldırması meşrutiyet yanlılarını yeniden harekete geçirdi. Meşrutiyet yanlıları 1889 yılında İttihad–ı Osmani Cemiyeti’ni kurarak örgütlendiler.
Ahmet Niyazi Bey Manastır’da kendilerine bağlı birliklerle ayaklandılar. Rumeli’de Meşrutiyet isteğiyle gösterilerin artması sonucunda II. Abdülhamit Meşrutiyet’in yürürlüğe girdiğini ilan etmek zorunda kaldı (23 Temmuz 1908).
II. Meşrutiyet Dönemi’nde Kanun-ı Esasi’de Yapılan Önemli Değişiklikler
1. Padişah Mebuslar Meclisi’nde anayasaya bağlılık yemini edecektir.
Kanun üstünlüğü ilkesi pekiştirilmiştir.
2. Padişah Bakanlar Kurulu’nun yalnızca başkanını seçmekle yükümlüdür.
3. Bakanlar Kurulu Mebuslar Meclisi’ne karşı sorumludur.
Padişahın yürütme ile ilgili yetkileri kısıtlanmış, millet iradesi yürütme organı üzerinde denetim hakkı elde etmiştir.
4. Mebuslar Meclisi başkanını kendisi seçer.
5. Ekonomi, ticaret ve barış antlaşmaları Mebuslar Meclisi’nin onayından sonra yürürlülüğe girer.
6. Mebuslar Meclisi ve Âyân Meclisi padişahtan izin almadan yasa önerme hakkına sahiptir.
7.Padişah, veto ettiği bir yasa tasarısı değişmeden yeniden mecliste kabul edilirse bu tasarıyı onaylamak zorundadır.
5. 6. ve 7. maddeler padişahın yasama yetkisinin kısıtlandığını göstermektedir.
8. Padişahın meclisi feshetme yetkisi oldukça zorlaştırılmıştır.
Osmanlılarda Devlet Anlayışı
I. Murat döneminde “devlet yönetiminin hükümdar ve oğullarına ait olduğu” kural haline gelmiştir. Fatih döneminde devletin bütünlüğünü korumak için padişahlara kardeşlerini öldürme izni verilmiştir. Bu kanunname ile Osmanlı İmparatorluğu merkeziyetçi ve mutlakiyetçi bir karakter kazanmıştır.
XVI. yüzyıl başlarında halifeliğin Osmanlı padişahlarına geçmesinden sonra Osmanlı Devleti, mutlakiyetçi ve teokratik bir imparatorluk haline gelmiştir. XVII. yüzyıl başlarında I. Ahmet’ten sonra veraset sisteminde değişiklik yapılarak “Yönetimin hanedanın en yaşlı üyesinin hakkı olduğu” kabul edilmiştir.
Merkez Teşkilatı
Divan-ı Hümayun
Bugünkü Bakanlar Kurulu’na benzeyen Divan-ı Hümayun’da devletin önemli siyasal, sosyal, ekonomik, hukuksal sorunları görüşülürdü. Divan her milletten ve dinden vatandaşlara açıktı.
Fatih’ten itibaren Divan üyelerinin fikirlerini rahatça söyleyebilmesi için padişahlar Divan toplantılarına katılmamıştır. Bu uygulamadan sonra Divan’a sadrazamlar başkanlık yapmaya başlamıştır.
Böylece;
- Sadrazamlık makamının önemi artmış ve sadrazamlar siyasal yönden güçlenmiştir.
- Divan-ı Hümayun karar organı olmaktan çok danışma kurulu şeklinde çalışmaya başlamıştır.
Toprak Yönetimi
Öşrî ve Haraci topraklar özel mülkiyeti olan topraklardır. Bu toprakların sahipleri mülklerini satabilir, vakfedebilir veya miras bırakabilirdi.
Miri topraklar ise devlete aittir. Devlet bu toprakları idaresine alır ve ekip biçmek koşuluyla halka dağıtırdı. Bu tür toprakları ekip biçenler kiracı durumunda olup toprakları satamazlardı. Toprağını üç yıl üst üste boş bırakanlardan üretim faaliyetlerini aksattıkları için “çiftbozan akçesi” adıyla vergi alınırdı. Miri araziler yirmibeş kısma ayrılmıştır. Başlıcaları şunlardır:
1. Dirlik
Asker yetiştirmek veya devlet memurlarının maaşlarını karşılamak amacıyla ayrılan devlet topraklarına dirlik denir. Miri arazilerin en önemli bölümü olan dirlik arazilerini işleyenler ödemeleri gereken vergileri devletin göstereceği memurlara veya sipahilere verirlerdi.
Dirlikler gelirlerine göre; Has, Zeamet ve Tımar olmak üzere üçe ayrılmıştır.
Tımar sisteminin Osmanlı Devleti’ne;
- Devletin vergi toplama yükü azalmıştır.
- Osmanlı ordusunun büyük bir bölümünü oluşturan tımarlı sipahiler sürekli savaşa hazır tutulmuştur.
- Üretimin artışı ve devletin iktisadî yönden güçlenmesi sağlanmıştır.
- Ülkede güvenlik sağlanmıştır.
gibi faydalar sağlamıştır.
2. İltizam Sistemi
Osmanlı İmparatorluğu’nda XVI. yüzyılda bazı eyaletlerin vergi gelirlerinin açık artırma yoluyla belirli bir bedel karşılığında şahıslara satılmasına iltizam sistemi denilmiştir. Bu kişilere de mültezim adı verilmiştir.
İltizam sisteminin uygulanması sonucunda;
- Devlet eyaletlerin vergi gelirlerini peşin alarak nakit ihtiyacını karşılamış, alınan paralarla yönetici ve askerlerin maaşlarını karşılamıştır.
- Mültezime bırakılan topraklarda asker yetişmemiş, tımarlı sipahilerin önemi azalmıştır.
- Osmanlı Devleti’nin zayıflaması ve gerekli denetimlerin yapılmamasından dolayı halktan fazla vergi alınarak zor duruma düşürülmüştür.
Ekonomik ve Sosyal Hayat
Tarım ve Hayvancılık
Osmanlı nüfusunun büyük bölümü köylerde ve mezralarda yaşadığı için ekonomik hayatın temeli tarımsal faaliyetlere dayanıyordu.
Osmanlı İmparatorluğu geniş topraklarından ve farklı iklim koşullarından faydalanarak değişik ürünler yetiştirebilmiştir. Tarım ürünleri dünya ekonomisinin şartlarında büyük değişimler olduğu XVIII. yüzyıl başlarına kadar genellikle Osmanlı nüfusuna yeterli olmuştur. Ancak, zaman zaman susuzluk, çekirge salgınları ve diğer afetler yüzünden kıtlıklar yaşanmıştır. Bu gelişmeler dışında devlet, önlemler alarak toplumun sıkıntıya düşmesini engellemeye çalışmıştır.
Hayvancılık, tarım ekonomisinin önemli unsurlarından biridir. Osmanlı Devleti’nde ulaşım, taşımacılık ve başta tarım olmak üzere insan gücünün üstünde kuvvet kullanılması gereken bütün üretim dallarında hayvanlardan yararlanılmıştır.
Ticaret
Fatih döneminde, ülke sınırlarının genişlemesi ve doğudan gelen ticaret yollarının Osmanlı Devleti’nin eline geçmesi ticaretin gelişmesini sağlamıştır. XV. ve XVI. yüzyıllarda Türk tüccarları uluslararası alanda görülmeye başlamıştır.
Osmanlı Devleti, ticaret faaliyetlerini teşvik etmiş, vergileri düşük tutmuş, Avrupalı devletlere ticari imtiyazlar vermiş, önemli ticaret şehirlerine kapalı çarşılar, bedestenler ve hanlar yaptırmıştır. Bu çalışmaların yanında devletin doğudan gelen ticaret yollarını ele geçirmesi ülkede ticari canlılığı artırmıştır.
Sanayi
Osmanlı Devleti’nde esnaflar, Lonca adı verilen teşkilatlara üye idi. Her esnaf kendi çalışma alanıyla ilgili bir loncaya üye olarak koruma ve denetim altına girerdi. Osmanlı şehirlerinde ekonomik hayatın temeli durumunda olan loncaların dışında esnaflık ve zanaatkarlık yapmak mümkün değildi.
Loncaların başlıca görevleri;
- Ürünlerin kaliteli yapılmasını sağlamak ve fiyatları belirlemek
- Esnaflarla hükümet arasındaki ilişkileri düzenlemek
- Üyelere kredi sağlamak ve zararlarını karşılamak
- Mesleki eğitim vermek
idi.
Müslümanlar ile diğer dinlere mensup olan halk arasında ayrım yapılmamıştır. Osmanlı ülkesinde gayrimüslimler diledikleri işlerde çalışırlar, ibadetlerini serbestçe yaparlar, kendi dillerine ve dinlerine göre eğitim görürlerdi. Bütün halk aynı huzur, güven ve varlık ortamını paylaşarak barış içinde beraberce yaşarlardı. Gayrimüslimler askere alınmamış, bunun yerine askerlik yapabilecek erkekler devlete cizye adıyla vergi ödemişlerdir. Ticaret hayatında sürekli ve istikrarlı bir faaliyet gösteren gayrimüslimler zenginliklerini artırmışlar ve Osmanlı ülkesinde ticari hayata hakim olmuşlardır.
Osmanlı Devletin’nde Hukuk
Osmanlı Devleti fethettiği yerlerdeki halkın Osmanlı yönetimine uyum sağlamasını kolaylaştırmak amacıyla yürürlükteki kanunları bir süre kaldırmamıştır.
Osmanlı Devleti’nde hukuk; şer’i ve örfi hukuk olmak üzere iki temele dayanıyordu. Örfi hukukun şer’i hukuk kurallarına ters düşmemesine özen gösterilmiştir.
Eğitim ve Öğretim
Medrese
Osmanlı tarihinde ilk medrese Anadolu Selçukluları örnek alınarak Orhan Bey döneminde İznik’te kurulmuştur (1331).
Daha sonraki dönemlerde başta Bursa, Edirne ve İstanbul olmak üzere birçok şehirde medrese kurulmuştur.
Osmanlı medreseleri Tanzimat’a kadar ülkenin bilim, adalet ve yönetim hayatında etkili olan kişileri yetiştirerek XIV. yüzyıldan XIX. yüzyıla kadar geçen döneme damgasını vurmuştur.
Enderun
Devlet memuru, idareci, komutan ve sanatkar yetiştirmek amacıyla kurulan saray okuluna Enderun denilmiştir. İlk defa II. Murat tarafından Edirne sarayında kurulan bu okul, bazı düzenlemeler yapılarak ve ismi değiştirilerek 1910 yılına kadar devam ettirilmiştir. |